31 Ekim 2013 Perşembe

İL BAŞKANLARI TOPLANTISI VE GENEL BAŞKAN'IN KONUŞMASI:

Genel Başkan Gültekin Uysal, Ankara’da yapılan İl Başkanları Toplantısında konuştu:
“Yerel seçimlerden sonra, kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
“İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
“Dünyada bizim iktidarımız dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur”
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
“24 Ocak 1980 kararları, toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
“Bu büyük harekete emek vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
            (DP Basın Merkezi- 26 Ekim 2013) - 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Yerel Seçimler öncesinde İl Başkanları, Genel Başkan Gültekin Uysal başkanlığında Ankara’da toplandı. Yerel seçim stratejisinin belirleneceği istişare toplantısında İl başkanları bölgeleriyle ilgili bilgi verecekler. 2 gün sürecek istişare toplantısının açılışında konuşan Teşkilat Başkanı A. Baki Mert, İl Başkanlarına “hoş geldiniz” dedi. Genel Başkan Yardımcıları da çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi..
Genel Başkan Gültekin Uysal, istişare toplantısının açılış konuşmasında, “Bu yoldaki zorlukları aşma noktasında, bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizi de bu sürece dahil etmek durumundayız” dedi.
Konuşmasında 24 Ocak 1980 kararlarının, bugünkü toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik olduğunu da belirten Uysal, “Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan dolayı, bunun üzerine yaptığımız hatalar, maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık.” diye konuştu.
Genel Başkan Gültekin Uysal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kıymetli Divan, değerli il başkanlarım, değerli arkadaşlar hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. 
Her şeyden bağımsız bir mücadele içerisinde değiliz. Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu şartlar var. Dünyanın küçüldüğü, küreselleştiği, artık kapalı devre içerisinde meseleleri hapsedemeyeceğimiz, her gelişen ekonomik iktisadi sosyal buhranların, heyecanların, gelişmelerin pek çok ülkeyi etkilediği gibi bizim ülkemizi de etkilememesi gibi bir durumu bekleyebilme imkanımız yoktur. 
Siyaset sadece, daha çok gündemimizi teşkil eden, siyasetin ve particiliklerin pratikleri dediğimiz, il başkanlığı, ilçe başkanlığı, adaylık, milletvekillik genel başkanlık, genel idare kurulu bunlardan ibaret değil., temelinde ciddi bir fikri sorgulamanın, ciddi bir ideolojik sorgulamanın, ciddi bir iktisadi sorgulamanın olduğunu da görmek durumundayız.   
Suçlu aramaktan daha ziyade, bir gerçeği burada konuşmak adına, seyrimizin nerelerden nerelere geldiğini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye, toplumun gerisinde kalan siyasetçilerin ve siyasi aktörlerin, değişimin, deviniminin en üst düzeye çıktığı noktada, toplum beklentilerini karşılayacak, onunla örtüşecek bir siyaseti, enstrümanları, kadroları ortaya koymadığı takdirde, dalgaların kademe kademe dışarı attığı gibi, bizleri de nasıl dışarı attığını hep yaşayarak bugünlere geldik. 
“24 Ocak 1980 kararları, toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
Bu sadece bizim için değil, bugünkü iktidar için de geçerli. Ben şahsen 24 Ocak 1980 kararlarının, Türkiye’nin bugünkü toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik, önemli bir muharip güç olduğu kanaatindeyim. 
Bizim başlattığımız bu hareketin, dünyada değişim dalgalarıyla beraber, iletişim devrimleriyle beraber, Türkiye’nin kendi içerisindeki göç olgusuyla beraber harmanlanarak, belki de mutasyona uğrayarak, bugün toplumsal yapının siyasal tercihleri noktasında içinde nefes alıp verdiğimiz siyasal konjonktürün doğduğuna inanıyorum. 
Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan kaynaklı olarak, üzerine de yaptığımız hatalar dolayısıyla maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık. 
Türkiye bugünkü iktidarı da aşan bir şekilde Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, kurucu ruhunu anlamayanların, tarihi bir veri kabul etmeyip kendi merkezlerinden tarihi yeniden yorumlayarak yeniden bir tarih yazma gayretlerini, ülkemizi de başta kendilerini de ama temennimiz odur ki, bunun vebalini, bedelini bu millet ödemesin, nerelere hangi risklerle karşı karşıya kalabileceğimizi de son bir iki yılda, özellikle bölgede yaşanan hadiseler çok canlı bir şekilde önümüze sermektedir. 
Görünen odur ki, bu hadiselerin çok kısa bir sürece çözülemeyeceği, oynattığınız taşların, birbirini etkileyen zincir halinde bambaşka meselelere zemin teşkil ettiğini de tecrübe ile sabit bir şekilde yaşanan hadiseler uzun yıllara sarih bir şekilde Türkiye’nin geleceğini de belirleyecek bir çizgide ilerlediğini görüyoruz. 
Bu anlamda tarihi bilmeyenleri, pusulasız gemilere benzeten önemli bir tarihçimiz var. Biz de bulunduğumuz noktada bu büyük ülkenin hem tarihine kulak vermek durumundayız, hem toprağımıza kulak vermek durumundayız, hem de insanlarımızın güncel beklentilerine cevap üretmek durumundayız.
Anayasayı değiştirebilme mukadderatı da dahil olmak üzere, milletimizin üç dönemdir iktidar partisine bahşettiği bu büyük gücü, Türkiye’nin kronikleşmiş meselelerini yapısal meselelere dönüştürmek, konjonktürel olarak dünyanın pek çok bölgesinin kriz içerisine sürüklendiği bir dönemde, katmerli bir şekilde bir artıya dönüştürebilme imkanımız Türkiye’nin önüne gelmişti. 
Ancak buna hazırlığı olmayan, hem fikri derinliği itibarı ile hem kadro itibarı ile hem de biraz önce ısrarla vurgulamaya çalıştığım, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları hangi tarihsel çizgi içerisinden koparak bir mücadele verdiğini iyi anlamayanların, kendi ideolojik takıntılarıyla beraber bu fırsatı maalesef bir riske dönüştürdüğünü de hep beraber biliyoruz, yaşıyoruz. 
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
Bugün Türkiye’de uygulanan dış politikanın başta iç istikrarımız olmak üzere, milli güvenliğimizi tehdit edici bir anlayış içerisinde, daha ziyade Türkiye’ye sorunları ithal eden bir çizgide yürüdüğünü görüyoruz. 
Özellikle sınır bölgelerimizde, Suriye meselesi başta olmak üzere, cereyan eden ama artık Cin’in şişeden çıktığı gibi birbirini tetikleyerek, bu bölgeyi bir asırdır bir imparatorluğun bakiyesi olarak bizlere yöneltilen husumetin merkezi yapma gayretlerini tersine çevirebilecek, bu biriken enerjiyle yeniden bu bölgede yaşayan insanlarımızın halkların kendi iradeleri doğrultusunda kendi geleceklerini çizebilecekleri, demokratik kanallara aktararak bu enerjiyi salimen geleceklerini kurgulayacak bir iklim içerisinde seyretmesini beklerken tam tersi bir güzergahta var olan yapıları yıkan büyük kaosların içerisine düşüren ama beraberinde de bilinçsiz bir şekilde bu mücadeleye taraf olanları da içine çeken bir hal aldığını hep beraber görüyoruz, endişe ile izliyoruz. Bulunduğumuz her zeminde fikrimizi, büyük güçlerin politikasını doğru anlamış bir siyasi hareketin sahibi olarak, bulunduğumuz noktadan milletimize aklıselimi söylemeye gayret gösterdik. 
“İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın alma yöntemini benimseyen insanlarımızın, tarım kesimi ile ilgili uygulanan politikadan çok, bilinçli bir şekilde özellikle nüfus hareketlerine sebebiyet verecek şekilde, alın terini alamayan insanların büyük şehirlere göç ettirilmek zorunda bırakılarak, belediyeler ve diğer organizasyonlar eli ile kurdukları mekanizmanın kucağına düşmesini çok bilinçli bir tercihle yürüttüklerini hep beraber görüyoruz.
“Dünyada bizim iktidarımız dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur” 
Dünyada bizim iktidarımız dışında herhalde kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka anlayışın iktidar olabilme imkanı olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin hakikaten istihdam yapısı ile ilgili çok ciddi dönüşümleri ortaya koyması gerekirken, mali politikalar ile ilgili yeni bir güzergah belirlemesi gerekirken, verdiğinden daha fazla refah transfer edebilen bir Türkiye’yi ortaya çıkarmakla yükümlüdür iktidarlar. 
Bunun tersi istikamette sahip olduğumuz bütün üretim kapasitemizi artıracaklarına, belediyecilik müktesebatı ile bir değer yaratmayı Türkiye’nin önüne kaçınılmaz bir ekonomik model olarak sunanların da bu gerçekle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.
Pek çok bakanın yaptığı açıklamalara baktığımızda, borçlanarak Türkiye’yi hem bireysel anlamda hem de topyekun, alternatif maliyetlerini en zirve noktasına çıkartarak kendi varlıklarını bir kadermiş gibi ortaya koymaya gayretlerini de hep beraber gördük. Türkiye’nin bunu taşıyabilme imkanı olmadığını da görüyoruz.
Bu noktada Demokrat Parti olarak, özellikle önümüzdeki yerel seçimlerin, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler iklimi içerisinde aynı parantez içerisinde değerlendirileceği, 10 yılı aşan bir iktidar sürecinin kendi içerisinde beraberinde getirdiği yorgunluğu, pek çok problemi taşıyamaz hale getirdiği Türkiye’yi belki tarihinde hiç olmadığı kadar pek çok problemle aynı anda karşı karşıya bıraktığını da çok iyi biliyoruz. 
Kendisini tarif eden bir siyasi yapının bulunmadığı ortamda, kendimizi tarif etmek zorundayız. Bu mücadele içerisinde teşkilatımızın önemini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye’de kitle iletişim araçlarının mülkiyet yapılarıyla oynayarak değiştirdiklerini de iyi biliyoruz. 
Farklı düşüncelere, farklı seslere, hele hele kendi varlığının teminatı olduğu bir noktaya taşıdıkları ana muhalefeti, Anadolu tabiriyle “Sizde bu ense ben de bu yaba gibi el olduğu müddetçe ensede tokadın eksik olmayacağını” millete gösterdiklerini, milletimizin önüne başka bir alternatif anlayışı, ‘öğrenilmiş bir çaresizlikmiş’ gibi dayattılar. İktisadi alanda da sivil alanda da kendi üzerlerine düşen vazifeyi yapmadıklarını görüyoruz.
Bugün de meselemiz şairin tabiri ile ak sütün içindeki ak kılı seçemeyecek noktada olanların karşısında, o şuuru işleterek hakikati yalanlardan ayırarak milletimizin önünde gerçekleri konuşmak, milletimizin öncelikle meselelerini Türkiye’nin öncelikli meselesi yapma konusunda meselemizi yürütmek zorundayız. 
“ Yerel seçimlerden sonra, kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
Önümüzdeki yerel seçimlerin bizlerin olduğu kadar milletimizin geleceği için de önemli bir eşik olduğu aşikardır. Türkiye’nin belki bu geçiş dönemini geride bırakarak, çok kalıcı siyasi yapıların oluşacağı ve bu siyasi yapıların Türkiye’nin değişen alt yapısı içerisinde şehirleşen, metropolleşen, artık tek kimlikli bir toplum olmaktan ziyade, pek çok kimliğiyle beraber bizim de bu toplumu kucaklayabilmemiz gerekiyor. O açıdan sadece bunu bir toplumsal hareket olarak, bir siyasal hareket olarak parti bünyesiyle değil beraberinden bu cephelerin her birinden yakalayacak performansı hep beraber ortaya koymak durumundayız. 
“Bu büyük harekete emek vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
İnşallah bugün burada yapacağımız istişareler, fikir alış verişleri, Türkiye’nin can alıcı meseleleri ile ilgili de sizlerin bulunduğunuz illerden nasıl göründüğünü ifade etmenizi de önemsediğimi bir kez daha paylaşmak isterim. 
Bu yolda zorlukları aşma noktasında sadece bizlerin gayretinin yetmeyeceğini de iyi biliyoruz. Her gittiğimiz noktada bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizden başlayarak her kademede bu süreçlere daha da fazla hepimizi dahil etmek durumunda olduğumuzu da önemli bir gerçek olarak vurgulamak isterim.
Sinop İl Başkanı eski bakan Yaşar Topçu’ya teşekkür..
Bugün sizlerin huzurunda, il başkanımız olarak aramızda bize onur veren, güven veren ulaştırma eski bakanımız Yaşar Topcu’nun şahsında, Sinop İl Başkanlığı gibi bir görevi sadece esası ile ilgili yerine getirmek değil, aynı zamanda hem parti içinde hem parti dışında bu büyük davanın büyüklüğünü ispat edercesine bir fedakarlığı yaptığı için sizlerin huzurunda sizlerin adına da kendi adıma da müteşekkir olduğumuzu ifade etmek isterim. 
Dışa dönük mücadele..
İnşallah çok kısa zaman içerisinde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz kongremizle beraber, siyasi şuuru zinde kadrolarımızın daha da artırıldığı, tahkim edildiği beraberinde çok uzun süredir içerisine sıkıştığımız dışa dönük bir siyaset olmaktan daha ziyade kendi içerisindeki mücadeleye endekslenmiş bir yapıyı da, dışa dönük bir yapı haline hep beraber dönüştüreceğimizden de eminim.
Bu zamana kadar bu faziletli mücadelede görevleri yürütmüş olmanıza rağmen, pek çok arkadaşımızın görevlerini zorluklara rağmen yapmış olmasından dolayı müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim. 
İnşallah bizler de bugüne kadar yapabildiklerimizden çok daha fazlasını yaparak sizlerle hemhal olmak, milletimizle kucaklaşmak için var gücümüzle çalışacağımızı sizlerin huzurunda tekrar belirtmek isterim. Tekrar toplantımız hayırlı olsun, sizler de tekrar hoş geldiniz şeref verdiniz.”

19 Ekim 2013 Cumartesi

GÜNCEL POLİTİKA; "SİYASET VE AHLÂK"

DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL’IN “SİYASET VE AHLÂK” KONULU BASIN BÜLTENİ
Bugün ülkemizde “siyaset/politika” kelimesi; Ne yazık ki yolsuzluk, hırsızlık, soygunculuk, yalancılık, ikiyüzlülük, güvenilmezlik ve inanılmazlık bağlamında “POLİTİK ACI” olarak algılanmakta ve kullanılmaktadır.
Ayrıca, halk arasında yalan, yanlış, eksik ve doğruluğundan şüphe duyulan meseleleri ele alan konuşmalarda 'siyaset/politika yapma' şeklinde insanlar uyarılmakta, ikaz edilmekte ve bu vesileyle “güncel politika” sifli bir meslek biçiminde tanımlanmaktadır.
Siyaset/politika kelimesinin karşısında 'Devlet işlerini adalet, hakkaniyet, tam dürüstlük, mertlik ve faziletle; “kamu yararına” düzenleme ve yönetme sanatıdır' ibaresini buluruz. Bunun açık anlamı şudur;
Halk’a hizmet ve fazilet anlamında, “namuslu ve dürüst” siyaseti herkes yapamaz.
Her önüne gelen, “yüksek erdemlere, ilim ve irfana sahip olmadıkça” hobi olsun diye istediği veya sevdiği için siyaset yapamaz.  
Siyaset yapabilmek için ancak bir sanatkâr seviyesine erişmek, yani yaptığı işi en üst düzeyde bilmek, içselleştirmek, özgür bilim ve hür iradeye sahip olmak, hiçbir menfaat beklemeden; Vatanı, milleti, özgürlüğü, bağımsızlığı sevmek, can pahasına korumak ve tam bir inançla “en doğru/dürüst biçimde” vatan hizmetini gerçekleştirmek zorunluluğu vardır.
Bilgisiz, kültürsüz, yeteneksiz, devlet ve millet geleneğini anlamamış, umur-u devlet’den bihaber, milli hasletlerimiz ve milli gücümüzü yeterince tanıma bilincine erişememiş cahil cühelâdan siyasetçi olmaz. Bir takım onursuz ve şuursuz uşakların, her seçim döneminde yenilenen seçim kanunlarına dayanarak yüce meclisimize girmeleri ile bugünkü kötü olarak değerlendirilen 'siyasi ahlâksızlık ve rezil imaj' hep birlikte bunlarca oluşturulmuştur.
İç ve dış politikamızı yürüten “siyasi güç unsuru”;
Ülkemizin milli gücünü teşkil eden “Ekonomik Güç, Askeri Güç, Demografik Güç, Coğrafi Güç, Bilimsel ve Teknolojik Güç ve Psiko-Sosyal Güç” unsurlarını kullanır.
Buna göre siyasi güç; diğer Milli Güç Unsurlarının lokomotifidir.
Onları seçilen milli hedefler doğrultunda yönetir ve yönlendirir.
Bütün bu sayılan güç unsurlarının birbirleri ile koordinasyonunu ve uyum içinde birlikte çalışmalarını sağlar. Bu unsurların bir bütün halinde milli hedeflerimiz doğrultusunda geliştirilmesi için gerekli tedbirleri alır.
Bu kadar ağır bir yükü üstlenecek olan siyasetçilerimizin bugün içine düştükleri durumun adını sokaktaki sade vatandaşımız koymuştur.
Vatandaşlarımız görünüşe göre haklıdır.
Çünkü görünen köy kılavuz istememektedir. Yıllardır, 'seçilmek için' yani 'kendisini yönetmek için' karşısına gelen kişiler hep aynıdır. Aynı isimleri yine aynı yöntemlerin uygulandığı bir ortamda karşısında görmektedir.
Kimi seçecektir?
Nasıl seçecektir?
Bu güzel şehitler yurdu toprakların yönetimini kimlere verecektir?
Yerel bazda bazen dedikoduların içinde kalıyorum, iftira açıkça atılıyor.
Özellikle seçilmişe çamur at izi kalsın şahsımı çok rahatsız ediyor.
Bizler, Demokrat Parti olarak; Önümüzdeki yerel seçimlerde oy alabilmenin yolunun mesnetsiz iddia ve iftira olmadığını herkese ve her kesime göstermeli; Siyaseti “fazilet mücadelesi” olarak yaptığımızı ispatlamalı ve özellikle:  
Tarihi ve kadim projelerimizi sevgili halkımıza anlatarak, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve teknik açıdan “Demokrat Parti Farkını” ortaya koyarak ve “namuslu, dürüst, saydam, ilkeli, onurlu, sorumlu İLMİ ve MİLLİ demokrasinin” halk’a hizmet yolunda sağladığı “SİYASETİ İHYA, ASLINA RÜCU ve milleti tasalluttan kurtarma” vazifesinin verdiği yüksek siyaset inancından yaralanmalı;
“Tüzel kişiliği, mensup ve teşkilât yetkilileri hakkında defalarca dava açılan; binlerce siyasi istismar, suiistimal, ahlâksızlık, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlikle malul” bir baskı grubuna; İktidar ve “duyarsız, onursuz ve sorumsuz muhalefeti dâhil” gereken ders mutlaka verilmeli;, Aziz ve Necib Türk Milleti, lâyık olduğu: “Temiz Devlet, Milliyetçi, Mukaddesatçı, Saydam, Demokrat, Dürüst ve Temiz Hükümete” acilen kavuşturulmalıdır. 
Hayırlı ve Huzurlu; güzel bir seçim dönemi geçirmek dileğiyle;
“İYİ, İLKELİ, ONURLU, SORUMLU, 'NAMUSLU, DÜRÜST VE DEMOKRAT' OLAN KAZANSIN”...
diyorum..
İSMET ÖZBAKKAL
DEMOKRAT PARTİ İL BAŞKANI

9 Ekim 2013 Çarşamba

KURBAN BAYRAMI MESAJI

DEMOKRAT PARTİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL:
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Adına, kinayeten Demokratikleşme Paketi' denilen bu tasarı, tam bir manifestodur. Mezkur manifesto, "sözde demokratikleşme" adına, ülkemizdeki gerçek demokrasi, binlerce yıllık hakkaniyet, adalet, eşitlik, huzur ve hukuk ortamı ve geleneğini yok etmeyi hedeflemiştir... 
(Kayseri, İHA-09.10.2013)
- Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Adına, kinayeten Demokratikleşme Paketi' denilen bu tasarı, tam bir manifestodur. Mezkur manifesto, sözde bir demokratikleşme adına, ülkemizdeki gerçek demokrasi, binlerce yıllık hakkaniyet, adalet, eşitlik, huzur ve hukuk geleneğini yok etmeyi hedeflemiş görünmektedir. Yönetimin buna asla hakkı ve hukuku yoktur'' dedi.
Özbakkal, yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle yaptığı açıklamada, ''Sevgili halkımız ve Aziz Milletimiz yeni bir Dini Bayrama hazırlanmakta ve her yıl olduğu gibi bu yıl da;
Kutsal sevincimizi “Milli Birlik, beraberlik, kardeşlik, huzur ve güven içinde” yaşamayı; 
Kurban Bayramını sevinç ve saadet içinde kutlamayı ümit etmektedir. Bu mutluluk, huzur, güvenlik ve esenlik ortamı milletin hakkı; ülkemizde eşitlik, hakkaniyet, istikrar, hürriyet ve adalet ortamını temin, tesis, ikame ve idame ise müesses hükümetin görevidir. Hükümetlerin en önemli ve ana görevi de, hüküm ve hikmet sahibi olmak, milleti 'bir bütün' halinde muhafaza, adaletle kalkındırma, istikrarla geliştirme ve medeni milletler arasında en ileri seviyelere çıkartmaktır.
Ancak; huzur, güven ve esenliğe muhtaç iç dünyamız ile milletçe idrak, ihya ve tüm dünyaya birlik ve beraberliğin gücünü ilana hazırlandığımız bu günlerde, müktesep hak, adalet, hukuk ve demokrasiyi katleden, Türk Milleti’ne kin ve nefretle yaklaşıp; anarşi, terör, tedhiş, kin ve nefret örgütünün dayatmaları yönünde; alenen bölücülüğü tahrik, teşvik ve hiç gerekmediği halde Türk yurttaşlarının inanç ve ilham kaynağı 'Andımız'ı yasaklamaya kalkışan menfur bir paket nedeniyle huzurumuz bozulmuş, kamu vicdanı rencide edilmiştir'' ifadelerine yer verdi.
Açıklamasında, ''Türk Milleti’nin, geçici bir süre için icrayı emanet ettiği mevcut siyasi kadronun buna teşebbüse hakkı ve haddi yoktur'' diyen Özbakkal, şunları kaydetti:
''Oslo ile başlayan süreçte haddini aşan ve milletin bahşettiği yetkileri kötüye kullanan iktidar partisi; Adeta bir despot, mütegallibe ve mütareke hükümeti gibi hareket etmeye kalkışmaktadır.
Demokrat Parti olarak uyarıyoruz:
Bunun sonu, akıbeti akamet ve korkunç bir hezimet olabilir.
Çünkü, adına, kinayeten Demokratikleşme Paketi denilen bu tasarı tam bir manifestodur.
Mezkür manifesto, sözde bir demokratikleşme adına; Ülkemizdeki gerçek demokrasi, binlerce yıllık hakkaniyet, adalet, eşitlik, huzur ve hukuk geleneğini yok etmeyi hedeflemiş görünmektedir. Yönetimin buna asla hakkı ve hukuku yoktur. Anayasa kimseye bu derece ve düzeyde bir yetki vermemiş; Türk Milletini bölmeye teşebbüs, terörle ortaklık, dil, din, alfabe ve milli-manevi, ilmi, tarihi ve kültürel değerleri ile oynamayı kesinlikle yasaklamış ve men etmiştir.
Yeni bir anayasa ütopyası da buna dahildir. 
Kaldı ki, ülkemizin bütün insanları Cumhuriyetin ilânı ve Partimiz, Demokrat Parti tarafından “Cumhuriyet ile Adalet, Hukuk ve Demokrasinin” 14 Mayıs 1950 tarihli Beyaz İhtilâl olarak tarihe geçen “Türkiye’nin Tek Gerçek Halk Hareketi” ile buluşturulmasından bugüne tam bir birlik, beraberlik, huzur, emniyet ve eşitlik içinde yaşayıp gelmiştir. Buna mukabil, başta faşist Yunanistan, insanlık düşmanı vahşi Çin ve diğer dünya ülkelerinde “azınlık statüsünde” yaşayan Türk kardeşlerimiz sürekli çile, alçakça muamele ve daimi işkenceye maruz bulunmaktadırlar. Türk Milleti bu durumdan şikâyetçi, vicdanen rahatsız, madden ve manen rahatsızdır.''
Özbakkal açıklamasında:
''Oysa milletimizin, asgari müştereklerinin korunması, başlıca bileşke unsurları ve tarihi çimentosu olan “Tek Dil, Tek Bayrak ve Tek Vatan” umdesinin, yoğun tehdit, bilumum bedhahlar ve düşman baskısına karşın mutlaka korunması şarttır, lâzımdır, elzemdir'' ifadelerine yer vererek;
''Asla unutmamak gerekir ki; bu menfur paket; Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti ve Milli Devlet düşmanlığı ile dolup taşan görüntüsü ile aziz ülkemiz ve güzel insanımızın “bayrama kavuşma sevincini” bölücülüğe, kurban etmiş, gölgelemiş ve milliyetperver halkımızın huzurunu bozmuştur.
Böylece, ülkemizde giderek artarak, bunalım ve buhrana dönüşen demokrasi sorunu;
Vesayet, icazet, dış himaye, güdümlü sulta, terör-tedhiş örgütü katkılı ve dikta odaklı politik ACI’larla, haksızlık, yolsuzluk, cehalet ve değersizlikle kirlenen siyaset kulvarında hak, hakikat, eşitlik, adalet ve hukuk gibi, temel insani değerlerin “keellem yekûn yok sayılması”, milletçe çok büyük bir felâketle burun buruna geldiğimizin vahim bir göstergesidir'' dedi.
Özbakkal, ''Aziz ve kadim Türk Milleti; iyice tehlikeye düşen Milli Birlik, bütünlük, özgürlük ve güvenliğimizi korumak, siyasete vaziyet ederek; Namuslu, Dürüst ve Demokrat vatandaşlar vasıtasıyla: Devlet idaresinde, millet iradesini tekrar hâkim ve hükümran kılmak zorundadır'' diyerek şöyle devam etti:
''Tek Çare: 
Adalet Ahlâkı, Hukukun Üstünlüğü, Namuslu, Dürüst, Bilimsel ve Saydam bir Demokrasidir.
Daha açık bir ifade ile: 
Millet iradesinin, devlet idaresinde hâkim kılınması. Bunun için ve bu mübarek Kurban Bayram hürmetine: Sevgili halkımızı eşitlik, adalet, hak ve hukuka; Milli Devlet, Milli Dil, Milli Anayasa, Lâiklik, Din-İman, Toprak ve Bayrağımıza; Hasılı, Vatana ve Millete Sahip çıkmaya; Bölücü, bozguncu ve işbirlikçi hainlere, tam bir “ittihat ve tevhit” (birlik ve beraberlik) şuuru içinde:
Yeter!.. Söz Milletindir, demeye davet ediyoruz. Çünkü, başta aziz vatanımız Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere; Türk Milleti ve İslam ümmetinin kutsal bayraklarının dalgalandığı, ezan okunan her yerde; karşılıklı sevgi, saygı, barış, güvenlik, adalet, hukuk, huzur ve hoşgörünün temini herkesin hakkı ve sorumlu hükümetlerin mutlak görevidir.
Milletimizin huzur, güvenlik, egemenlik, özgürlük ve mutluluğu için Cenab-ı Hak’tan yardım diliyor; Türk Vatanı ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını her türlü fitne, tefrika ve tedbirsizlikten korumasını; Vatan, Bayrak, Birlik, Dil ve Toprak düşmanlarını kahhar ismiyle kahredip cezalandırmasını temenni, dua ve niyaz ediyoruz.
Selam, içten saygı ve sevgilerimizle,
Bayramınız Kutlu Olsun.''
İHA.KAYSERİ-09.10.2013

2 Ekim 2013 Çarşamba

Demokrasi paketi hakkındadır!...

DP İl Başkanı Özbakkal, "Paket"i Yorumladı
Kayseri: 02 Ekim 2013 Çarşamba 09:39Yerel
Demokrat Parti (DP) Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Demokratikleşme Paketi ile ilgili toplumun ekseriyetini kuşatacak bir anayasal çerçeve beklerken bunun yapılmadığı görüldü. Bayram şekeri dağıtır gibi, oylama paketi çıktı'' dedi.
Demokrat Parti (DP) İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Demokratikleşme Paketi ile ilgili toplumun ekseriyetini kuşatacak bir anayasal çerçeve beklerken bunun yapılmadığı görüldü. Bayram şekeri dağıtır gibi, oylama paketi çıktı'' dedi.
Özbakkal, yaptığı açıklamada, ''Bütün bunlara rağmen temelde değerlendirmemiz gereken şey, temel hak ve hürriyetlerin aracısız, doğrudan, vatandaşlarımızı muhatap alarak hiçbir pazarlığa, müzakereye tabi tutmadan anayasal çerçeve içerisinde teminat altına alınmasıdır. Türkiye'nin bu tür paketlerle parça parça doğruyu aradığını, toplumun ekseriyetini kuşatacak bir anayasal çerçeve beklerken bunun yapılamadığını, paketi, AK Parti'nin kaybettiği algıda mevziyi doldurmak adına bir teşebbüs olarak görüyoruz. Andımızın kaldırılmasının toplam süreç içinde milli şuuru zedeleyecek bir anlam olarak görüyoruz. Siyasi partilerle ilgili ortaya koyulan tekliflerin de önemli ölçüde çözüm süreciyle ilgili daha üst düzeyde yaratılan beklentiyi karşılamak adına bir sus payı olarak konumlandırıldığı anlaşılmaktadır. Seçimler öncesi mavi boncuk dağıtmakla ülkemizin anayasal sorunu çözülemez'' ifadelerine yer verdi.

Kaynak: IHA Kayseri