23 Aralık 2013 Pazartesi

SENE SONU & YEREL SEÇİMLER AREFESİ!...

DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL:
 Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Sene sonu itibarıyla Cari açık beklenenden yüksek çıktı, Mahalli Seçimler arafesinde İşsizlik oranı iyice artarak tavan yaptı. Geçen 11 yıllık dönemde Hükümet, sorunun temeline yani kalıcı ve sorunsuz yüksek büyümeyi sağlayacak bir ekonomik modele ne yazık ki geçemedi…
- Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Cari açık beklenenden yüksek çıktı, İşsizlik oranı arttı. Geçen 11 yıllık dönemde Hükümet, sorunun temeline yani kalıcı ve sorunsuz yüksek büyümeyi sağlayacak bir ekonomik modele ne yazık ki geçemedi. Bu kronik sorunun çözümüne yönelik hiçbir tedbir almadı'' dedi.
Özbakkal, yaptığı açıklamada cari açığın beklenenden yüksek çıktığını ve işsizlik oranının arttığını belirterek, ekonomideki kötüye gidişin devam ettiğini vurguladı. Açıklamasında, ''Yüksek gelen cari açık rakamı, dış dengelerdeki bozulmanın devam ettiğini gösteriyor'' diyen Özbakkal, şu ifadelere yer verdi:
''Türk ekonomisinin dış dengesini yansıtan cari açık rakamı, Eylül 2013 ayında beklentilerin üzerinde 3.28 milyar dolar olurken, Ocak-Eylül 2013 döneminde ise 49 milyar dolar olarak gerçekleşti. Beklentilerin üzerinde gelen cari açık rakamı, Türkiye'nin dış dengelerindeki bozulmanın devam ettiğine işaret ediyor. Bu gelişmeler ile, Merkez Bankası daha önce Ağustos ayı için 56.69 milyar dolar olarak açıkladığı 12 aylık kümülatif cari açığı 58.51 milyar dolara revize ederken, kümülatif açık Eylül ayında 59.1 milyar dolara yükseldi.
Cari açıktaki artışta; turizm gelirlerinde yapılan revizyon sonrasında öngörülerin altında kalması ve net altın ticaretindeki bozulma etkili oldu. Nitekim, yıl sonu cari açık beklentisi geçmiş verilere yapılan revizyonların ardından 60 milyar dolardan 62 milyar dolara (GSYH'nın yüzde 7.5'i) yükseldi. Bilindiği üzere, Hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Program’da (OVP) yılsonunda cari açığın GSYH'nın yüzde 7,1’si seviyesinde olacağı tahmin ediliyordu.''
Enerji hariç tutulduğunda cari açığın yükselmeye devam ettiğini kaydeden Özbakkal, ''Bir başka deyişle, enerji hariç cari fazla giderek azalıyor. Bu da, Türkiye’deki üretimdeki yapısal bozukluğunun, ödemeler dengesini ve cari açığı nasıl bozduğunu bir kez daha teyit ediyor. İç talebin arttığı her dönemde, cari açık rakamları beklentilerin üzerine çıkıyor ve giderek daha fazla cari açık veriyoruz. Türkiye’nin büyüme oranları yükseldikçe ve bunu iç talebe bağlı olarak yaptığımızda, cari açık rakamları çok yüksek çıkıyor. Bu da, yüksek büyümenin önündeki en önemli engelin ödemeler dengesi olduğunu açıkça gösteriyor. Geçen 11 yıllık dönemde Hükümet, sorunun temeline, yani kalıcı ve sorunsuz yüksek büyümeyi sağlayacak bir ekonomik modele ne yazık ki geçemedi. Bu kronik sorunun çözümüne yönelik hiçbir tedbir almadı'' dedi.
İHA-KAYSERİ, 23.12.2013 08:52

Adil düzen diyenlerin, "adi bir düzen" kurduklarını gördük!...

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Yolsuzluk Operasyonları İle İlgili Olarak Hükümeti Eleştirdi:
“Adil düzen diyenlerin, adi bir düzen kurduklarını gördük”
“Ayarını bozduğunuz kantar, bir gün gelir sizi de tartar..Dün yolsuzluklardan şikayet edenler, gırtlaklarına kadar, boylarının aldığı kadar çukura gömülmüşlerdir.
(DP Basın Merkezi- 22 Aralık 2013)- Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Yolsuzluk Operasyonları ile ilgili olarak hükümeti eleştirdi ve  “Adil düzen diyenlerin, adi bir düzen kurduklarını gördük..” diye konuştu. Uysal, “Ayarını bozduğunuz kantar, bir gün gelir sizi de tartar.. Bugün sizi de başkalarını da tartıyor. Dün yolsuzluklardan şikayet edenler, gırtlaklarına kadar, boylarının aldığı kadar çukura gömülmüşlerdir.” dedi.
Genel Başkan Gültekin Uysal, Kırıkkale Belediye Başkan Adayı Gazi Eroğlu'nun tanıtım toplantısı için geldiği Kırıkkale’de yaptığı konuşmada yolsuzluk operasyonları ile ilgili iktidarı eleştirdi:
“ İktidar, rantiyeci bir mantık içerisinde yolsuzluklara boğulmuştur..”
“İşte yaşanan hadiseler ortada.. Sayısal çoğunluğa sahip olmasına rağmen, ehil ellerde olmamasından dolayı, ülkeyi nasıl yönetilemez hale getirdiklerini görüyoruz. Ayarını bozduğunuz kantar, bir gün gelir sizi de tartar dedik. İşte bugün sizi de başkalarını da tartacak..
İktidar, rantiyeci bir mantık içerisinde yolsuzluklara boğulmuştur.. Bataklığa ne kadar battıkları milletin huzurunda ve önümüzdedir. Bir yolsuzluk operasyonu ile yabancı menşeli bir zatın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına sonradan nasıl geçtiği şaibeli olan birisinin, deyim yerindeyse üzülerek ifade ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlarını nasıl satın aldıklarını görüyoruz.
“Yolsuzluklardan şikayet edenler, gırtlaklarına kadar boylarının aldığı kadar, çukura gömülmüşlerdir”
Milli egemenliğimizi müzakere etsin diye başmüzakereci yaptıklarımızın nerelere düştüğünü, maddi menfaat karşılığı bu ülkenin itibarını nasıl pazarladıklarını gördük. Dün yolsuzluklardan şikayet edenler, gırtlaklarına kadar boylarının aldığı kadar, o çukura gömülmüşlerdir.
Utanmazın biri, bakan düzeyinde kendisine yapılan isnatlara cevap vermesi gerekirken Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz yapması gerekenin aksine, cüretkarlık içinde Meclis kürsüsünden topu taca atma gayreti içindedir. İşte bu yüzsüzlüğü milletimiz asla affetmeyecektir
“Adil düzen diyenlerin, adi bir düzen kurduklarını gördük..”
Yolsuzluklarla mücadele eden emniyet görevlilerinin görev yerlerini değiştirmektedirler. Savcılarımız yerlerinden edilmektedir. Bu iktidar demokrat olduğunu iddia ediyorsa, demokrasinin şeffaflık rejimi olduğunu biliyorsa, demokrasinin hesap verilen bir rejim olduğunu biliyorsa, müsaade etsinler, savcılarımız da emniyet güçlerimiz de bu bataklığın dibine kadar girsin, kim bu pisliğe bulaşmışsa onları bulsun. Ama maalesef adil düzen diyenlerin adi bir düzen kurduklarını gördük..
Devletin imkanlarını bu milletin evlatlarına eşit bir şekilde sunacaklarına, kendi çocuklarının geleceğini kurtarma telaşına düşmüşler. Bunların bu ülkeye bir şey verme imkanları kalmamıştır .. Bu anlayışla milletimizin vicdanında yer bulabilme imkanları yoktur.
Elleri kirlenmesin diye milyonlarca doları euroyu saymak için evlerinde para sayma makineleri bulunduranlar, milyonlarca doları, ayakkabı kutularına sığdıramayanlar, çelik kasalarda tutanlar, dün  ‘milyonları evde tutmakta zorlanıyoruz’ demişlerdi. Meğer onların derdi paraymış.. Bu bataklığa nasıl saplandıkları görünmüştür. Bu millet kendi hükümlerini sandıkta icra edecektir. Onlar, milyonlarca doları ayakkabı kutularına çelik kasalara sığdırabilirler. Ama bilsinler ki bu mızrak bu çuvala sığmamaktadır.
“Geçmişi olmayanların geleceği olmaz”
 Varsın onlar millete fırsat yaratacaklarına, kendi çocuklarına fırsat yaratsınlar. Biz yine millete gideceğiz, yine milletimizle kucaklaşacağız. Adeta kabile devleti mantığı içinde yönetilen bu büyük ülkeyi, yeniden sahip olduğu güçle buluşturmak için yola çıktık.
Parti olarak dün olduğu gibi bugün de hep milletin hizasında durduk, milletin içinde olduğu her projede milletin vicdanının sesi olmaya gayret gösterdik. Geçmişini yok varsayanların 'gömlek değiştiriyoruz' diyerek kendilerine geçmiş aradıkları gibi üzülerek ifade ediyorum, bu büyük Türkiye'de nasıl geçmiş aradıklarını şu 10 yılı aşan zaman dilimi içerisinde bütün vatandaşlarımız iyi gördüler, idrak ettiler.
Türkiye'de olmadık işleri, olmuş gibi göstererek, Türkiye'nin gerçek gündemini konuşmaktan daha ziyade sanal gündemini konuşarak bugünlere kadar geldik. Bugün Türkiye'nin önünde önemli bir seçenek var, önümüzdeki yerel seçimler sadece yerel yöneticilerimizi seçeceğimiz bir seçim olmayacak. Arkasından gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Milletvekili genel seçimleriyle beraber yeni bir dönemin açılacağı perde olacaktır.
Demokrat Parti olarak dün olduğu gibi bugün de milletin hizasında duruyoruz. Milletin içinde olduğu her projede milletin vicdanının sesi olmaya gayret gösterdik. Doğruya, doğru diyebilmekten, yanlışa, yanlış diyebilmekten aldığımız kuvvetle hep milletin menfaatlerini sahip çıkmaya gayret gösterdik. Bugün en temel meselemiz bu büyük ülkenin ehil ellerde olmamasıdır. Kritik günlerden geçiyoruz. Türk insanı ile Türk insanı arasında örülmüş duvarları kaldıracağına, yeni yeni duvarlar örüldüğünü görmekteyiz. Bu duvarları, siklet merkezine vurduğumuz gibi yıkacağız. Dün 28 Şubat’tan şikayetçi olanlar bugün, 28 Şubat sürecinde uygulanan usullerle milletimizi dayatmalarla karşı karşıya bırakmaktadırlar. Hakkari’de egemenliğiniz yoksa, hükmünüz geçmiyorsa, büyük devlet olamazsınız.. Milli egemenliğinizi başkalarının eline bırakamazsınız..”
 “DSP Merkez İlçe Başkanı Ali Dündar Demokrat Parti’ye katıldı”
Tören sırasında DSP Merkez İlçe Başkanı Ali Dündar Demokrat Parti’ye katıldı. Demokrat Parti’ye katılan Ali Dündar’ın rozetini de Genel Başkan Uysal taktı.

17 Aralık 2013 Salı

DEMOKRAT PARTİ'YE KOMPLO!...

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Demokrat Parti Genel Merkez Binası hakkında aldığı kararla ilgili olarak düzenlediği basın toplantısında, Demokrat Parti’ye“komplo” kurulduğunu söyledi:
“Hazineden milyonlarca lira yardım alanlar,
Demokrat Parti’nin kendi kaynaklarını kullanmasına müsaade etmiyorlar.” - “Bütün problemlerine rağmen hukuk devletine olan inancımızı korumak istiyoruz. Hukuk karşısında meşru yollardan bütün haklarımızı arayacağız.” - “Demokrat Parti olarak varlığımızı birilerinin tekeline, birilerinin müsaadesine, birilerinin müsamahasına dün de bırakmadık, bugün de bırakmayacağız. Bu müdahalelere karşı da hukuk çerçevesinde mukabele edeceğiz”
(DP Basın Merkezi- 17 Aralık 2013)- Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Demokrat Parti Genel Merkezi Binası hakkında aldığı kararla ilgili olarak düzenlediği basın toplantısında, Demokrat Parti’ye “ komplo ” kurulduğunu söyledi. Uysal, “Hazineden milyonlarca lira yardım alanlar, Demokrat Parti’nin kendi kaynaklarını kullanmasına müsaade etmiyorlar ” dedi ve bu müdahalelere hukuk çerçevesinde mukabele edeceklerini söyledi.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal Genel Merkez binasında düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
“CHP’ye ve MHP’ye yapıldığı gibi Demokrat Parti’ye de komplo yapılıyor.”
“ Yerel seçimlere hazırlanıyoruz. Demokrat Parti olarak milletimizin kendisini bulabileceği program ve kadrolarımızla Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir siyaseti, ete kemiğe büründürme gayreti içerisindeyiz.
Çok yakın zamanda içerisinde CHP’ye, 2011 seçimleri öncesinde de MHP’ye yapıldığı gibi Demokrat Parti’ye de bir takım komplolar yapıldığına şahit oluyoruz.
Demokrat Parti’nin, her ne müdahale olursa olsun, ne iktidar partisine öykünerek, ne diğer siyasi partilere öykünerek siyaset yapabilme hakkı yoktur. Kurucu irademizin kılavuzluğunda, milletin öncelikleriyle siyaset yapacağız.
“ Hazineden milyonlarca lira yardım alanlar, kendi kaynaklarımızı kullanmamıza müsaade etmiyorlar”
Siyasetin hem yerelde, hem genelde çok pahalı bir faaliyet haline geldiği bugün, hazineden milyonlarca lira yardım alanlar, Demokrat Parti olarak kendi kaynaklarımızı kullanma noktasında, buna müsaade etmeme teşebbüsleri içerisinde olduklarını görüyoruz.
İçinde bulunduğumuz bu binanın yan tarafında bulunan arsamızla ilgili olarak geçmişte yapılan değerlendirmeleri, daha iyi bir noktaya taşıyabilmek adına kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde ilan yoluyla bu süreci başlattık.
“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı art niyetli..”
Geçmişte de bu bina ile birtakım teşebbüslerde bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, bu yerel seçim süreci içerisinde de, Demokrat Parti’ye adaylık süreciyle ilgili çıkmış haberlere bile tahammülsüzlük göstermiştir.
Kendi art niyetlerine Büyükşehir Belediye Meclisi’ni de alet ederek, kamuoyuyla bir takım yanlış bilgileri paylaşarak, mülkiyet hakkı Anayasa tarafından teminat altına alınmış gerçeğini de unutarak, içinde bulunduğumuz bu alana müdahalesi ile karşı karşıya kaldık.
“ Demokrat Parti Genel Merkezi’ni geçmişte de ‘tarihi bina’ olarak tescillemeye kalktı.”
Bulunduğumuz alanı, geçmişte de “tarihi bina” olarak tescillendirme gayretinde bulunmuş olan Büyükşehir Belediyesi ve onun başkanının, bulunduğumuz alanı bugün de “sosyal ve kültürel alan” olarak değiştirme gayretleri olduğunu görüyoruz.
Ama bütün problemlerine rağmen hukuk devletine olan inancımızı korumak istiyoruz. Hukuk karşısında meşru yollardan bütün haklarımızı arayacağımızı da sizlerin önünde paylaşmak istiyoruz.
Milletin eliyle, imece usulüyle kurulmuş ve Anadolu’nun her köşesinde davasına inanmış insanlarımızın taşıdığı bu bayrağı, her ne şekil ve şart içerisinde olursak olalım, sonuna kadar taşıyacağımızdan, bu teşebbüsü yapanların da, aziz milletimizin de emin olmasını isterim.
Bu karşı karşıya kaldığımız süreçte; geçmişiyle övünen bir siyasi hareket olarak onun bütün müktesebatına, fikirlerine, hizmetlerine, abide şahsiyetlerine, var olan değerlerimize sahip çıkma gayretimiz, dün olduğu bugün de devam edecektir.
“Demokrat Parti olarak varlığımızı birilerinin tekeline, müsaadesine ve müsamahasına bırakmayacağız.”
Yapılan tartışmalar içerisinde bu binanın, “ilk siyasi parti binası” olduğunu söyleyenler, geçmişte Selanik Caddesinde bulunan Adalet Partisi’nin, Çevre Sokakta bulunan Cumhuriyet Halk Partisi’nin binasının da siyasi parti binaları olduğu gerçeğini görmeyerek, kamuoyunu yanlış bilgilendirmelerle, kendi art niyetlerine gerekçe uydurma gayretleri içerisinde olduğunu garip bir şekilde izliyoruz.
Bu anlamda Demokrat Parti olarak varlığımızı birilerinin tekeline, birilerinin müsaadesine, birilerinin müsamahasına dün de bırakmadık, bugün de bırakmayacağız.
Bu anlamda inandığımız ideallere yürümek noktasında yerel seçimlerden başlayarak, çerçevesini çizdiğimiz şartlar içerisinde; yepyeni ve herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu, herkesin kendi geleceğini kendi doğduğu topraklarda görebileceği, tam demokrat bir Türkiye oluşturmak adına var gücümüzle çalışıyoruz.
“ Hukuk çerçevesinde mukabele edeceğiz..”
Hem fikri derinliğini, hem kadro derinliğini milletin önünde paylaşacağımız yerel seçimlerde, milletimizin geçmişte olduğu gibi bize yine büyük tevekkül göstereceği kanaati içerisindeyim. O nedenle meselesine sahip çıkan, inanmış ve adanmış kadrolarla yolumuza devam edeceğiz.
Bu müdahalelere karşı da hukuk çerçevesinde mukabele edeceğimizi, kendi haklarımızı değil, milletin haklarını koruduğumuzu da bu vesile ile sizlerle paylaşıyorum,
“ Kurumsal olarak yerel seçim ittifakı yapmayacağız”
Soru: Yerel seçimde diğer siyasal partilerle bir ortaklık yapacak mısınız?
Gültekin Uysal: Kurumsal olarak hiçbir zaman öyle bir niyetimiz olmadı. Bugün de öyle bir niyetimiz yok. Demokrat Parti olarak yerel seçimlerde müstakilen kendi çizgimizi koruyarak teşkilatımız her yerde adaylarımızı belirleme gayretleri içerisindedir. Genel Merkez olarak da o çerçeve içerisinde plan ve programlarımızı yürütüyoruz.”

16 Aralık 2013 Pazartesi

GENEL MERKEZ BİNASI ÜZERİNDE HAKSIZ TASARRUFLAR VE SİYASİ OYUNLAR!..

ALINAN KARAR KEYFİDİR!...

Demokrat Parti Genel Merkezi’nden, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Demokrat Parti’nin Balgat’taki Genel Merkez Binası ile ilgili olarak aldığı "hukuka aykırı, haksız ve keyfi" karara karşı haklı bir tepki gösterilerek, kamuoyuna açıklama yapıldı:
14 Aralık 2013 Cumartesi
“Alınan karar keyfi bir uygulamadır..”
(DP Basın Merkezi- 14 Aralık 2013)-  Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Demokrat Parti’nin Balgat’taki Genel Merkez Binası ile aldığı kararla ilgili olarak Demokrat Parti Basın Müşavirliği’nden yapılan açıklamada, “Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Demokrat Parti’nin malı olan Balgat’taki Genel Merkez Binasıyla aldığı karar, tamamen yerel seçimlere yönelik siyasi bir karar ve keyfi bir uygulamadır” denildi.
Demokrat Parti Genel Merkezi Basın Müşavirliği’nden yapılan açıklamada şöyle denildi:
“ Yaklaşan yerel seçim hazırlıklarımızı büyük bir hızla sürdürdüğümüz, Ankara Balgat’taki Genel Merkez binamızla ilgili olarak Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin son dakikada verilen bir önerge ile , ‘ sosyal kültürel tesis olarak kullanılması’  yönünde aldığı karar tamamen siyasidir.
Demokrat Parti Genel Merkez Binası, kararda belirtildiği gibi ‘Türkiye’deki ilk siyasi parti genel merkezi “ de değildir. Daha önce Selanik Caddesi’ndeki Adalet Partisi Genel Merkezi ve Çevre Sokaktaki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi olmak üzere diğer siyasi partilerin de Genel Merkez binaları olmuştur.
Ancak, Genel Merkez Hizmet Binası olarak kullandığımız bu bina üzerinde uzun süreden beri Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından uygulanmakta olan siyasi manevralar, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli Seçimler öncesinde bir kez daha bilinçli olarak gündeme getirilmiştir.
Demokrat Parti Genel Merkezi ile bir ‘siyasi hesaplaşma’ peşinde olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Mülkiyet hakkı Anayasa ile teminat altına alınan Demokrat Parti Genel Merkezi ile ilgili daha önce de uğraşmış ve binayı ‘tarihi bina” statüsüne sokma girişiminde bulunmuştur.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayını belirleme çalışmalarını sonlandırdığımız bugünlerde alınan bu karar; bazı gazeteler tarafından da, ‘siyasi bir manevra’ olarak yorumlanmış; ’ Seçim Öncesinde Gökçek Operasyonu ’ ve ‘ Türk siyasi tarihine not düşülecek Gökçek kararı’ şeklinde manşetler atılmıştır..
Biz de aynı düşüncedeyiz.. Sayın Gökçek yerel seçimlere yönelik bir tasarrufta bulunmuştur.. Ancak alınan bu karar Demokrat Parti’nin yerel seçim hazırlıklarına engel olmayacaktır, hızını da kesemeyecektir.
Türkiye’nin en eski siyasi partisi olan Demokrat Parti ve teşkilatı üzerinde oynanmak istenen oyunlar sonuç vermeyecektir. Merkez sağın tek ve yegane temsilcisi olan Demokrat Parti ile ilgili alınan bu ve benzeri kararlar, bizi birbirimize daha çok yaklaştırmakta hatta kenetlemektedir.
Demokratlar, üzerlerinde oynanan oyunun bilicindedirler.. Yerel seçimler öncesinde bu tür işlere tevessül ediyor olunması da bir beka sendromu içine düştüklerinin açık bir işaretidir. Ancak mukadderat değişmeyecektir.”
Kaynak ( DP )

2 Aralık 2013 Pazartesi

HAKSIZ BİR KARAR VE KAMU VİCDANINDA İNFİAL!..

DEMOKRAT PARTİ 
KAYSERİ İL BAŞKANLIĞI BASIN BÜLTENİ
YSK (Yüksek ((!)) Seçim Kurulu) YANLIŞ YOLDA. ADAY OLAN BAKANLARIN İSTİFA ETMESİ DEMOKRASİ, EŞİTLİK İLKESİ ADALET VE HUKUK’UN GEREĞİDİR VE ZORUNLUDUR. YÜKSEK SEÇİM KURULU BU HATASINDAN DERHAL DÖNMELİ VE DERHAL “TASHİH-İ KARAR” CİHETİNE GİTMELİDİR. 
AKSİ TAKDİRDE BU SEÇİMLER EVRENSEL HUKUKUN ADALET KARİNESİ, EŞİTLİK İLKESİ VE DEMOKRASİYE AYKIRI OLUR!..
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal; Yüksek Seçim Kurulu’nun ‘Esas itibarıyla kendileri de kesinlikle bir “kamu görevlisi” olan Bakanların, diğer kamu görevlileri gibi görevlerinden istifa etmesine gerek yok’ kararını, “YSK’nın verdiği bu karar çok yanlış, Anayasa’nın eşitlik ilkesi, adalet ve hukuka aykırı… ” diye yorumladı.
YSK YANLIŞ YOLDA!..
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal; “Bize göre YSK’nın kararı çok yanlış. Hukuki olmaktan uzak ve açıkça ifade etmek gerekir ki: Geleneklere aykırı, teamüllere ters, ahlâki ve hukuki olmaktan çok uzak.  Zira Milletvekili, görevini yaparken icrai güç (Devlet erki, imkân ve kaynaklarını) kullanmıyor.
HAKKANİYET İLKESİ ZEDELENMNİŞ, 
HUKUK RENCİDE EDİLMİŞ VE YEREL SEÇİMLERE ŞAİBE BULAŞMIŞTIR!..
Oysa Bakanlar kamu erkini çok geniş bir alan ve anlamda, fiilen, şahsen ve adeta “müdebbir bir tüccar gibi” kullanmaktadırlar. Dolayısıyla bu karar Demokrasiye şaibe bulaştırmış, gölge düşürmüş, hukuku rencide etmiş ve hakkaniyet ilkesini darbelemiştir.” diyerek tepki gösterdi..
TASHİH-İ KARAR ŞARTTIR…
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal devamla: “Bu kararın hem yadırgatıcı hem de oldukça düşündürücü; YSK kararlarına karşı itiraz ve temyiz imkânı da bulunmadığından dolayı; Türk hukuk sistemine ve seçimlerde uygulanması zorunlu “eşitlik ve adalet, hakkaniyet” ilkesine aykırı biçimde çıkan bu karar;, Türkiye’de yargının, hem de yüksek yargının ne noktaya geldiğinin açık delili ve göstergesidir” ifadesinde bulundu.
GELENEK, GERÇEK VE TEAMÜL
Özbakkal, “Bakanlıklar kamu hizmeti verirler. Bu nedenle bakanlar da, fiilen hizmet veren memurlar ve müstahdemler ile aynı statüye tabii olup, aday olduklarında; Görevlerinden istifa etmeye mecburdurlar. Bunun aksi düşünülemez ve aksine karar da verilemez. Yarım asırlık gelenek de, gerçek de olması gereken de böyledir. Teamül budur.
Kaldı ki; Eğer bir oda başkanı, kulüp başkanı, devlet memuru, öğretmen, okul müdürü, vali, vali yardımcısı istifa ederek seçime giriyorsa, bakanların da şüphesiz istifa etmesi gerekir.
Belki AKP kendi iç bünyesinde bunu değerlendirip bakanları istifa ettirebilir ama YSK’nın bu kararı bir hukuk garabetidir. Daha da açık söylemek gerekirse: Tam bir hukuk cinayetidir.
Bu seçimde bakanların istifa etmeden seçimlerde avantaj sağlaması, demokrasiye leke sürmüş, adaleti gölgelemiş, hukuku yaralamış ve seçim sürecine şaibe bulaştırmıştır.” dedi.
(Kayseri, 01.12.2013 – İHA)

13 Kasım 2013 Çarşamba

“GENÇLERİMİZİ POLEMİKTEN UZAK TUTATIM VE GÜNCEL SİYASETİN ÇİRKEFİNE ÇEKMEYELİM”

BASIN BÜLTENİ
DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL: “GENÇLERİMİZİ POLEMİKTEN UZAK TUTATIM VE GÜNCEL SİYASETİN ÇİRKEFİNE ÇEKMEYELİM”
Bu günlerde gençlerimizin öğrenci evlerinde “kızlı/erkekli” olarak beraber kalması ile ilgili haberler hakkında Başbakan’ın söylemi, “şerefli ve soylu geleceğimizin teminatı olan genç kardeşlerimizin” kafasını karıştırmış, polise intikal eden “birlikte ikamet” vakıaları tüm insanlarımızın midesini bulandırmıştır.
Bu durum her ne kadar “nadir rastlanır cinsten” ise de, mevcutları şiddetle kınıyor ve hükümeti, toplumsal ahlâkın korunması; AB hatırına serbest bırakılan zinanın derhal en ağır cezai suç haline getirecek düzenlemeleri yapmasını talep ediyoruz.
Dolayısıyla; Her ne kadar ortada bazı çirkin, edep ve insanlık dışı örnekler var ise de; Tümüyle gençlerimizi, kötü örneklere istinaden ve öfkeli bir yaklaşımla “ahlak üzerinden” değerlendirmek, onlara karşı yapılan büyük bir haksızlıktır.
Esas itibarıyla Türk Gençliği ahlâken yüksek, onurlu, sorumlu ve faziletlidir.
Türk Gençliği, ahlâki olduğu kadar; Milli ve manevi değerlerine düşkündür.
Türk Gençliği yüksektir. 
Çünkü: Cumhuriyet, Adalet ve Demokrasi onlara emanettir.
Bu nedenle: Geleceğimizin teminatı gençlerin gururunu kırmak, onurlarıyla oynamak, canlarından daha aziz ve değerli olan namuslarına dil uzatmak, onların tertemiz akıl, iman ve dimağlarını polemik içerisine çekmek, masum ve müsemma hazinelerimizi rencide etmektir.
Üstelik; Ülkemizde sanki yurt sorunu halledilmiş, her öğrenci ekonomik olarak iyi, emin, güvenli, “her türlü mazarrat, anarşist ve terörist ajitasyonlarına karşı korunmuş” rahat ve konforlu durumda gibi, onlara yöntem diretmek haksızlıktır.
Evlerde “mutlak surette kızlar ayrı ve erkekler ayrı olmak kaydıyla kalan” birçok öğrenci tam beslenemeden, ısınamadan, dar bütçeyle geçinmek zorunda kalmakta; Ağır mahrumiyetler yaşamakta ve pek çok konuda mağduriyete mahkûm edilmektedirler.
Onları bir eli yağda bir eli balda “mamur ve müreffeh” sanıp sadece bireysel ahlak üzerinden değerlendirmeyip, cefa içerisinde bir diploma sahibi olmak için, ana-babasının gönderdiği 3,5 kuruşla geçinmeye çalışan, hasretle cebelleş ve sıla özlemi içerisinde zar zor derslerine çalışan ve okullarını bitirmek için çırpınan bu gençlerimizi kutluyoruz.
Kaldı ki, bütün genç insanları aynı kefeye koyamayız.
Kahir ekseriyeti edepli, şerefli, yüksek karakterli, usul, ahlâk ve yasalara uyan, her şeyin apaçık farkında olan, akıllı, imanlı ve şuurlu gençlerimizdir. Bunları bilmeden, ahlâken tefessüh etmiş, şahsiyet ve haysiyetini yitirmiş üç beş namussuz ve kötü numuneye bakarak, medya önünde “Asil ve Ahlâken Yüksek Türk Gençliğini” küçük düşüremeyiz.
Ayrıca, Devlet ve hükümet olarak çocuklarımıza, gençlerimize en iyi imkânları ve fırsatları sunmak asli, insani, milli-manevi ve vatani görevimizdir.
Netice olarak: Emniyetimiz açısından yapılacak incelemelerin, böyle aleni şekilde ilan edilmeden, aslına ermeden yapılması, polisimizi olumsuz bir baskı gücü gibi gösterme çabası gibi algılanmaktadır. Oysa polis, adliye, savcı ve bilumum güvenlik unsurları gençlerin dostu, özgürlük ve güvenliğimizin teminatı olup; gençleri çetelerden, terörden, fuhuş, uyuşturucu ve her türlü belâdan, olumsuzluktan koruyan meşru güçler, adalet, Ahlâk ve hukukun bekçileri, yol göstericileridir.
Vatan, millet, dil, bayrak ve toprağına saygılı gençlik, adalete de sahip olmalıdır.  Siyasiler problemleri çözmek onurlu ve sorumlu yetişkinlerin görevidir.
Zorunlu olmadıkça ve mecbur kalmadıkça öğrenciler polemik içine girmemeli ve günümüzde kısır döngüye dönüşen siyasete taraf olmamalıdır. Genç beyinlerin görevi, ülke geleceğini, birlik ve bütünlüğünü korumak için “ilim, irfan, adalet, hukuk ve teknikte” çok ileri hamleler yapmak; Milli birlik, beraberlik, yüksek ahlâk ve demokrasiye sahip çıkmaktır.

11 Kasım 2013 Pazartesi

10 KASIM 1953 - 10 KASIM 2013, 60. YIL!...

CHP'NİN UTANCI; DP'NİN ESER VE İFTİHARI
Medeni, vefakâr milletler ve birinci sınıf evrensel ülkeler; Devletlerini kuran veya büyük hizmetlerde bulunan önderlerine ölümlerinden sonra anıt mezarlar yapmışlardır. Türk Devleti de, çürümüş, harap olmuş, yıkılmak üzere olan asırlık Osmanlı İmparatorluğundan, bütün dünyanın takdir ettiği modern, dinamik ve güçlü bir Türkiye kuran Mustafa Kemal'e Atatürk ismini vermiş ve kendisinin vefatından sonra da Ankara'nın en güzel yerine bir Anıt-mezar yaptırmış ve bunun adına da Anıt-kabir demiştir.
Mustafa Kemal'e içten içe düşmanlık besleyen, kin güden ve kötülük etmek isteyenler, O'nu sevmediği zannedilen kişiler değil, bilâkis O'nun eserlerini, makam ve mirasını paylaşanlar, O'nun adına sözde karşı devrimlere kalkışan ve insanlık âlemini daha derinden sömürmek için  “yeni Dünya sistemleri” kurmak isteyenler olmuştur.
İşte  bunun bir örneği.
Aşağıdaki tarihlere dikkatinizi çekmek istiyorum: 
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün ölümü
10 Kasım 1953 - Atatürk'ün nâşının Anıtkabir'e nakledilmesi 
Anıtkabire nakil, ölümünden tam 15 yıl sonra gerçekleşiyor.
Bu sürenin 12 yılı içinde Devleti idare eden Milli Şef İsmet İnönü.
Son 3 yılında ise Celal Bayar-Adnan Menderes 
Halk Partisi zihniyeti, İsmet İnönü ve CHP Atatürkçülüğü:
Anıtkabir için, Atatürk’ün vefatından 2 yıl 4 ay sonra 1 Mart 1941 tarihinde uluslararası bir yarışma açıldı. Yapım çalışmaları  09 Ekim 1944 tarihinde ancak başladı. Yani Ölümünden tam 6 yıl sonra!...
Bayar, Menderes ve Demokrat Parti:
Henüz büyük bölümü eksik ve ağır aksak yürüyen Anıtkabir'in inşası; Demokrat Parti iktidara gelir gelmez derhal ele alındı. Hızlandırıldı ve üç yıl içinde 1953 yılında tamamlandı ve Aziz ATA’nın Muazzez Nâaşları 10 Kasım 1953’de ebedi istirahatgâhına nihayet (Ölümünden tam 15 yıl sonra) ihtişamlı bir devlet töreni ile (ve 10 Kasım 1938’de İsmet Paşa tarafından İstanbul Camilerinde kılınmasına izin verilmeyen “Mustafa Kemâl Atatürk’ün Cenaze Namazı” alenen bütün ülke Camilerinde gıyabi olarak açıkça ve resmen eda edilmek suretiyle) nakil, tâzim ve Dinî merasimle defnedildi.   
Şimdi sormak gerekmez mi?..
Milli Mücadele ve İstiklâl Savaşının Başkomutanı, Devletin Kurucusu, İlk Cumhurbaşkanı, bütün milletin ölümünde gözyaşı döktüğü bir milli Kahraman'ın anıt mezarının;
Yarışması ölümünden 3 yıl,
Yapımına başlanması 6 yıl,
Yapımının tamamlanması 15 yıl nasıl geciktirilebilir?..
Bunun her hangi bir ilmi, insani ve mantıki bir izahı var mıdır? 
Mustafa Kemal'in "Ebedi Şef" seçilmesine nazire olarak kendisine "Milli Şef" dedirten ve hayatı boyunca Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yolunda gittiğini vurgulayan  İsmet İnönü, Şefinin mezarının yarışmasını bile 3 yıl sonra yapıyor, yapımına 6 yıl sonra başlıyor. İktidarda kaldığı 12 yıl içinde de bitirmiyor.  
Anıt mezarın 9 yılda tamamlanması akıl alacak bir durum değildir.
Öyle ki, İnönü döneminde 9 yıl içinde bitirilmeyen, kasıtla ihmal edilip geciktirilen Anıtkabir yapımı, DEMOKRAT PARTİ’nin iktidara gelmesi ile hakiki bir Atatürkçü olan Celal Bayar, Atatürk’ün Millet Vekili Adnan Menderes ve Partisi Demokrat Parti tarafından 3 yıl geçmeden, mükemmel ve muazzam surette bitirilmiştir!..
O İnönü ki, Atatürk’ün mezarını savsaklayıp geciktirirken, Paralar ve Pullardan Atatürk’ün isim ve resimlerini kaldırmakta, hafızalardan “Türk İnkılâbının ATA-TÜRK ilkelerini” silmekte asla tereddüt etmedi ve gecikmedi.
*
SON EVRENSEL EFSANE
Prof. Dr., Gazî Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Hayatı 
1881 - Mustafa'nın Selanik'te doğuşu1893 - Mustafa'nın Selanik Askeri Rüştiyesi'ne yazılması,
1896 - Askeri Rüştüye'de Mustafa adlı öğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi (Lisesi)'ne geçti.
13 Mart  1899 - Mustafa Kemal, İstanbul'da Harbiye (Harp Okulu) piyade sınıfına girdi.
10 Şubat 1902 - Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu teğmen rütbesiyle bitirerek Harp Akademisi'ne geçmesi
11 Ocak 1905 - Mustafa Kemal'in Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun olması ve merkezi Şam'da bulunan Beşinci Ordu emrine verilmesi
Ekim 1905 - Mustafa Kemal'in bazı arkadaşlarıyla birlikte Şam'da gizli "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurması
20 Haziran 1907 - Mustafa Kemal'in rütbesinin Kolağasılığına (kıdemli yüzbaşı) yükseltilmesi
13 Ekim 1907 - Mustafa Kemal'in Selanik'te III. Ordu'ya atanması
15-16 Nisan 1909 - Mustafa Kemal'in 31 Mart (13 Nisan) ayaklanması üzerine Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı olarak İstanbul'a hareket etmesi
6 Eylül 1909 - Mustafa Kemal'in Selanik'te III. Ordu Piyade Subay Talimgâhı Komutanı olması (aynı yıl içinde Kolağası rütbesiyle 38. Piyade Alayı komutanı olmuştur.)
Mayıs 1910 - Mustafa Kemal'in Mahmut Şevket Paşa'nın kurmay başkanı olarak Arnavutluk harekâtlarında bulunması
17-21 Eylül 1910 - Fransa'da yapılan manevralara (Picardie) Türk Ordusu temsilcisi olarak katılması.
13 Eylül 1911 - Mustafa Kemal'in İstanbul'a Genelkurmay'a nakledilmesi
27 Kasım 1911 - Mustafa Kemal'in Binbaşılığa yükseltilmesi
22 Aralık 1911 - Mustafa Kemal'in İtalyan - Osmanlı Trablus savaşında Tobruz Taarruzunu başarıyla idare etmesi
25 Kasım 1912 - Mustafa Kemal'in Bahrısefid Boğazı (Çanakkale) Kuvâ-yı Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atanması
27 Ekim 1913 - Mustafa Kemal'in Sofya Ataşemiliteri olması
1 Mart 1914 - Mustafa Kemal'in Yarbaylığa yükselmesi
2 Şubat 1915 - Mustafa Kemal'in Tekirdağ'da 19. Tümeni kurmaya başlaması (25 Şubat 1915'te tümen kuruluşunu tamamlayarak Maydos'a gelmiştir.)
25 Nisan 1915 - İtilaf Devletlerinin Arıburnu'na asker çıkarmaları üzerine Mustafa Kemal'in tümeniyle düşmanı önleyerek durdurması.
1 Haziran 1915 - Mustafa Kemal'in Albaylığa yükselmesi
8-9 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in Anafartalar Grubu Komutanlığı'na atanması
10 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in bizzat idare ettiği taarruzla Anafartalar cephesinde düşmanı geri atması
17 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in Kireçtepe'de zafer kazanması
21 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in II. Anafartalar Zaferini kazanması
1 Nisan 1916 - Mustafa Kemal'in Tümgeneralliğe yükseltilmesi
7-8 Ağustos 1916 - Mustafa Kemal'in Bitlis ve Muş'u düşman elinden kurtarması
7 Mart 1917 - Mustafa Kemal'in Diyarbakır'daki II. Ordu Komutan Vekilliğine atanması
16 Mart 1917 - Mustafa Kemal'in Diyarbakır'daki II. Ordu Komutanlığı'na asil olarak atanması
5 Temmuz 1917 - Mustafa Kemal'in Halep'teki VII. Ordu Komutanlığı'na atanması
20 Eylül 1917 - Mustafa Kemal'in VII. Ordu Komutanı sıfatıyla memleketin ve ordunun durumunu açıklayan tarihi raporunu göndermesi
15 Ekim 1917 - Mustafa Kemal'in VII. Ordu Komutanlığı'ndan ayrılarak İstanbul'a dönmesi
15 Aralık 1917 - Mustafa Kemal'in Veliaht Vahdettin ile Almanya'ya gitmesi
16 Aralık 1917 - Mustafa Kemal'e "Birinci Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı" verilmesi
4 Ocak 1918 - Almanya gezisinden dönmesi
7 Ağustos 1918 - Mustafa Kemal'in Filistin'de bulunan VII. Ordu Komutanlığı'na ikinci defa tayin edilmesi
26 Ekim 1918 - Mustafa Kemal'in komuta ettiği VII. Ordu Birliklerinin düşman taarruzunu Halep'in kuzeyinde bugünkü sınırlarımız üzerinde durdurması
31 Ekim 1918 - Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olması
13 Kasım 1918 - Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'nın lağvı üzerine İstanbul'a gitmesi
30 Nisan 1919 - Mustafa Kemal'in IX. Ordu Müfettişi olması
16 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal'in Samsun'a gitmek üzere Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrılması
19 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkması
21-22 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal'in Amasya'dan yolladığı genelgeyle, Milli Kuvvetleri bir gaye ve bir teşkilat çerçevesinde toplamak amacıyla Sivas Kongresi'ni toplanmaya çağırması
26 Haziran 1919 - Amasya'dan Sivas'a hareketi
3 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal'in Erzurum'a ilk gelişi
8-9 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal'in resmi görevinden ve askerlikten çekilmesi
23 Temmuz 1919 - Erzurum Kongresi'nin toplanması ve Mustafa Kemal'in Erzurum Kongresi'ne başkan seçilmesi
4 Eylül 1919 - Sivas Kongresi'nin toplanması ve Mustafa Kemal'in Sivas Kongresi'ne başkan seçilmesi
11 Eylül 1919 - Mustafa Kemal'in Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Başkanlığına seçilmesi
20-22 Ekim 1919 - Mustafa Kemal'in İstanbul'dan gelen Bahriye Nâzırı (Bakan) Salih Paşa ile Amasya'da görüşmesi ve Amasya bildirgesinin imzalanması
7 Kasım 1919 - Mustafa Kemal'in İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan Milletvekili seçilmesi (Büyük Millet Meclisi'nin birinci dönemi için yapılan seçimde ve ondan sonraki seçimlerde Ankara'dan Milletvekili seçilmiştir.)
27 Aralık 1919 - Mustafa Kemal'in Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte Ankara'ya gelmesi
16 Mart 1920 - İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgali üzerine Mustafa Kemal'in durumu bütün devletler ve Millet Meclisleri nezdinde protesto etmesi ve Ankara'da yeni bir Millet Meclisi girişiminde bulunması
23 Nisan 1920 - Mustafa Kemal'in Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açması
24 Nisan 1920 - T.B.M.M.'nin Mustafa Kemal'i başkanlığa seçmesi
11 Mayıs 1920 - Mustafa Kemal'in İstanbul Hükümetince ölüm cezasına çarptırılması (Bu karar 24 Mayıs 1920'de Padişah tarafından onaylanmıştır)
13 Eylül 1920 - Mustafa Kemal tarafından "Halkçılık " programının Büyük Millet Meclisine sunuluşu
5 Aralık 1920 - Mustafa Kemal'in İstanbul'dan gelen Osmanlı delegeleri Ahmet İzzet ve Salih Paşa'larla Bilecik İstasyonunda görüşmesi
10 Mayıs 1921 - Mustafa Kemal tarafından Büyük Millet Meclisi'nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun kurulması ve kendisinin Grup Başkanlığı'na seçilmesi
13 Haziran 1921 - Mustafa Kemal'in Fransız temsilcisi F. Bouillon ile Ankara'da görüşmesi
5 Ağustos 1921 - Büyük Millet Meclisi tarafından Mustafa Kemal'e Başkomutanlık görevinin verilmesi
23 Ağustos 1921 - Mustafa Kemal'in 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı'nı yönetmeye başlaması
13 Eylül 1921 - Mustafa Kemal'in Sakarya Zaferi'ni kazanması
19 Eylül 1921 - Mustafa Kemal'e Büyük Millet Meclisi tarafından Mareşallik rütbesinin ve Gazi unvanının verilmesi
26 Ağustos 1922 - Gazi Mustafa Kemal'in Kocatepe'den Büyük Taarruzu idareye başlaması
30 Ağustos 1922 Gazi Mustafa Kemal'in Dumlupınar'da Başkomutan Meydan Savaşı'nı kazanması
10 Eylül 1922 - Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'e girişi
1 Kasım 1922 - Gazi Mustafa Kemal'in teklifi üzerine Büyük Millet Meclisi'nin saltanatı kaldırılmasına karar verişi
14 Ocak 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'ın İzmir'de ölümü
29 Ocak 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'de Lâtife (Uşaklıgil) Hanım'la evlenmesi (5 Ağustos 1925'te ayrılmışlardır)
17 Şubat 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'de ilk Türkiye İktisat Kongresi'ni açması
13 Ağustos 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in ikinci kez Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na seçilmesi
11 Eylül 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in Halk Partisi'ni kurması
29 Ekim 1923 - Cumhuriyetin ilanı ve Gazi Mustafa Kemal'in ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi
1 Mart 1924 - Gazi Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi'ni açışı ve Halifeliğin kaldırılması ile öğretimin birleştirilmesi gereğini konuşmasında belirtmesi
23 Ağustos 1925 - Gazi Mustafa Kemal'in Kastamonu'da şapka ve kıyafet devrimini başlatması
3 Ekim 1926 - İstanbul'da Sarayburnu'nda Mustafa Kemal'in ilk heykelinin dikilmesi
1 Temmuz 1927 - Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk defa İstanbul'a gelmesi
15-20 Ekim 1927 - Gazi Mustafa Kemal'in CHP İkinci Kurultayı'nda tarihi büyük nutkunu söylemesi
1 Kasım 1927 - Gazi Mustafa Kemal'in ikinci kez Cumhurbaşkanlığına seçilmesi
4 Kasım 1927 Gazi Mustafa Kemal'in Ankara Etnografya Müzesi önünde ve Yenişehir'de dikilen heykellerinin açılışı
20 Mayıs 1928 - Afgan Kralı Amanullah Han'ın Gazi Mustafa Kemal'i Ankara'da ziyareti
9-10 Ağustos 1928 - Gazi Mustafa Kemal'in Sarayburnu'nda Türk harfleri hakkındaki nutkunu söylemesi
12 Nisan 1931 - Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Tarih Kurumu'nun kurulması
4 Mayıs 1931 - Mustafa Kemal'in üçüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçilmesi
12 Haziran 1932 - Irak Kralı Emir Faysal'ın Ankara'da Mustafa Kemal'i ziyareti
12 Temmuz 1932 - Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Dil Kurumu'nun kurulması
4 Ekim 1933 - Yugoslavya Kralı Aleksandre'ın Gazi Mustafa Kemal'i İstanbul'da ziyareti
29 Ekim 1933 - Gazi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'in onuncu yıldönümü dolayısıyla tarihi nutkunu söylemesi
16 Haziran 1934 - İran Şehinşahı Rıza Pehlevi'nin Gazi Mustafa Kemal'i Ankara'da ziyareti
24 Kasım 1934 - Büyük Millet Meclisi'nin Mustafa Kemal'e ATATÜRK soyadını veren yasayı kabul etmesi
1 Mart 1935 - Atatürk'ün dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçilmesi
4 Eylül 1936 - İngiltere Kralı Edward VII'in İstanbul'da Atatürk'ü ziyareti
11 Haziran 1937 - Atatürk'ün çiftliklerini devlete ve bir kısım gayrimenkullerini Ankara Belediyesi'ne bağışlaması
30 Mart 1938 - Atatürk'ün hastalığı hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nce ilk kez resmi tebliğ yayınlanması
19 Haziran 1938 - Romanya Kralı Karol II'nin Atatürk'ü İstanbul'da ziyareti
5 Eylül 1938 - Atatürk'ün vasiyetnamesini yazması (Açılış: 28 Kasım 1938)
16 Ekim 1938 - Atatürk'ün hastalık durumu hakkında günlük resmi tebliğler yayımına başlanması
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün SADECE BEDENEN aramızdan ayrılması21 Kasım 1938 - Atatürk'ün cenazesinin Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabre törenle konulması
10 Kasım 1953 - Atatürk'ün nâşının Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrinden Anıtkabir'e nakledilmesi1981 - UNESCO'nun aldığı bir kararla Atatürk'ün doğumunun 100. Yılının bütün dünyada "Atatürk Yılı" olarak kutlanması
*
ANITKABİR'İ YAPTIRAN BAYAR'I İÇERİ ALMADILAR
AHMET DÖNMEZ, (zaman-ankara)
Bugün (10 Kasım 2008) Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 70'inci yıldönümü. Binlerce insan Ata'sını anmak için Anıtkabir'e akın edecek.
1939 yılında yapımına karar verilen Anıtkabir'e 'ilk çivi' Atatürk'ün ölümünden tam 12 yıl sonra çakıldı.
Gerekçe ise halefi İsmet İnönü'nün ilgisizliğiydi. Atatürk'ün son başbakanı Celal Bayar'ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, birçok konuda olduğu gibi Anıtkabir'in inşasında da İnönü'nün ona karşı vefasız davrandığını belirtiyor.
Dedesinin hatıratından yola çıkarak, "Büyükbabamın ilk işi Anıtkabir'i bir an önce yaptırıp Atatürk'ü Etnografya Müzesi'nde bir tahta masanın üzerinde yatmaktan kurtarmaktı." diyen Naskali, buna rağmen Bayar'ın cezaevinden çıktıktan sonra Anıtkabir'i ziyaretine izin verilmediğini söylüyor.
Atatürk'ün 10 Kasım 1938 yılında vefat etmesinin ardından defnedilmesi 15 yıl sürdü.
Bu süre içerisinde naaşı Ankara'da Etnografya Müzesi'nde bir masanın üzerinde bekletildi. Anıtkabir yapma kararı 6 Aralık 1938'de alınmış olmasına rağmen Rasattepe'deki kamulaştırma çalışmaları bir türlü bitirilemediği için anıtmezar inşaatına başlanamıyordu.
14 Mayıs 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti, hemen işe koyuldu. Celal Bayar, cumhurbaşkanı seçildiğinin ilk haftasında Anıtkabir'in inşaatı konusunu ele aldı. Bayar, hatıratında bunu şöyle anlatıyor:
"Bir defterim vardı, oraya günlük işlerimi not ederdim. Bu günlük notların ilk maddesini, daima Anıtkabir teşkil ederdi. Anıtkabir yapılıncaya ve o büyük eşsiz insan, ebedî istirahatgâhına terk olununcaya kadar not defterimin birinci maddesi değişmemiştir."
Bayar, ilk günlerde Anıtkabir'in inşa edileceği Rasattepe'ye gider, planları inceler ve ilgililerden bilgi alır. İşlerin ağır bir tempo ile yürütülmesinden rahatsız olarak hükümeti harekete geçirir. İnşaat hızlanırken Bayar zaman buldukça gider ve çalışmaları yerinde izler.
Anıtkabir'in heykelleri, kabartmaları, yazı ve mozaik işleri de DP döneminde yarışmaya açılır ve yaptırılır. İnşaat faaliyetlerini Başbakan Adnan Menderes de yakından takip eder.
Bayar'ın bu konudaki görüşü, "İkimiz de yakından takip ettiğimiz için bu konuda birbirimize verecek taze haber bulamazdık.
Yürümeyi çok seven Başvekil Menderes, sık sık Anıtkabir'e uğrayarak hem yürüyüş yapıyor hem de çalışmaların hızlandırılmasını teşvik ederdi." şeklinde. Atatürk'ün bir tahta masa üzerinde yattığını düşünmenin kendisi için dayanılmaz bir sızı olduğunu ifade eden dönemin cumhurbaşkanı, hatıratına şu notu düşmüş:
"Başvekil Adnan Menderes'le son bir defa daha Anıtkabir'i gözden geçirdik, karar verdik ki içinde bulunduğumuz 1953 yılının 10 Kasım'ında Atatürk'ü ebedî makberesine tevdi edebiliriz."
Anıtkabir'i inşa ettiren Bayar, Yassıada mahkemesinde önce idama mahkum edildi sonra ilerlemiş yaşı sebebiyle bu ceza müebbete çevrildi. 1961 yılında cezasını çekmek üzere Kayseri Cezaevi'ne gönderilen Bayar, burada yaklaşık 3 yıl kaldı. 1963'te alınan sağlık raporu üzerine tahliye edildi. Bayar, büyük bir konvoyla Ankara'ya geldi. Amacı Cebeci Mezarlığı'ndaki eşi Reşide Bayar'ı ve Anıtkabir'i ziyaret etmekti.
Fakat Anıtkabir'i ziyaretine izin verilmedi. Araştırmacı-yazar Süleyman Yeşilyurt'un 'Paşalar' isimli son kitabına göre, ziyaret gerçekleşmesin diye Anıtkabir o güne mahsus kapatılmıştı. Geceyi damadı Ahmet Gürsoy'un yeğeni Avukat Yılmaz Şahinalp'ın evinde geçirdi. Ertesi gün, kendisine sağlık raporu veren doktor tutuklanırken tahliye kararı da kaldırıldı ve 28 Mart'ta gözaltına alınarak tekrar Kayseri Cezaevi'ne konuldu. O gün yaşananları Zaman'a anlatan Şahinalp şunları söyledi:
"Ankara'ya gelişiyle tansiyon yükseldi. Meneviş Sokak'taki evimiz taşlandı, camlar kırıldı. Sağlık raporunun sahte olduğu öne sürülerek gece yarısı itfaiye araçlarıyla gelip balkondan içeriye girdiler. Bayar'ı Numune Hastanesi'ne götürerek başka bir rapor aldılar." Şahinalp, sadece Bayar'a yönelik bir uygulama olarak anılmaması için Anıtkabir'in o gün tüm ziyaretlere kapatıldığını anlattı.
'Atatürk'ün gösterdiği yol, birlik ve beraberliktir'
Atatürk'ün ölümünün 70'inci yıldönümü münasebetiyle bir mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, onun öncülüğünde hayata geçirilen inkılâp ve reformların, demokratik, modern, hür ve müreffeh Türkiye'nin temellerini attığını belirtti. Bu büyük dönüşümün de ülkenin modernleşme sürecini başlattığını kaydetti.
Cumhuriyet'in kuruluşuyla belirlenen ideallere ulaşmadaki temel hedefin Atatürk'ün öngördüğü muasır medeniyetler seviyesini geçmek olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, "Bu hedefe doğru yürürken, Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde gelişmesi, büyümesi, modernleşme sürecinin devam etmesi elzemdir." dedi.
Gül, mesajında bunu bir bayrak yarışı şuuruyla, büyük bir inanç ve azimle gerçekleştirmeye çalışan devlet ve milletin de Cumhuriyet'i ilelebet yaşatma ve kazanımlarını ileriye götürme konusunda güçlü bir irade sergilediğini vurguladı. TBMM Başkanı Köksal Toptan da mesajında, 10 Kasım'ın, Türk milleti için büyük bir kurtarıcısını anma günü olduğunu ifade etti. Ayrıca, sahip olduklarının değerini bilerek Cumhuriyet'in erdemlerine sadakatini ve Atatürk'ün ideallerini gerçekleştirme konusundaki kararlılığını gösterme günü olduğunu bildirdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Cumhuriyet'in en büyük idealinin, 'inancı, etnik kökeni, yaşam biçimi ne olursa olsun milletin bütün fertlerini vatandaşlık temelinde birleştirmek olduğunu' dile getirdi. İstiklal mücadelesinin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ölüm yıldönümünde anarken, hep birlikte onun fikir ve eserleri üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Erdoğan, Cumhuriyet'in en büyük idealinin, milletin bütün fertlerini vatandaşlık temelinde birleştirmek olduğunu sözlerine ekledi. 

31 Ekim 2013 Perşembe

İL BAŞKANLARI TOPLANTISI VE GENEL BAŞKAN'IN KONUŞMASI:

Genel Başkan Gültekin Uysal, Ankara’da yapılan İl Başkanları Toplantısında konuştu:
“Yerel seçimlerden sonra, kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
“İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
“Dünyada bizim iktidarımız dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur”
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
“24 Ocak 1980 kararları, toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
“Bu büyük harekete emek vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
            (DP Basın Merkezi- 26 Ekim 2013) - 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Yerel Seçimler öncesinde İl Başkanları, Genel Başkan Gültekin Uysal başkanlığında Ankara’da toplandı. Yerel seçim stratejisinin belirleneceği istişare toplantısında İl başkanları bölgeleriyle ilgili bilgi verecekler. 2 gün sürecek istişare toplantısının açılışında konuşan Teşkilat Başkanı A. Baki Mert, İl Başkanlarına “hoş geldiniz” dedi. Genel Başkan Yardımcıları da çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi..
Genel Başkan Gültekin Uysal, istişare toplantısının açılış konuşmasında, “Bu yoldaki zorlukları aşma noktasında, bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizi de bu sürece dahil etmek durumundayız” dedi.
Konuşmasında 24 Ocak 1980 kararlarının, bugünkü toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik olduğunu da belirten Uysal, “Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan dolayı, bunun üzerine yaptığımız hatalar, maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık.” diye konuştu.
Genel Başkan Gültekin Uysal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kıymetli Divan, değerli il başkanlarım, değerli arkadaşlar hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. 
Her şeyden bağımsız bir mücadele içerisinde değiliz. Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu şartlar var. Dünyanın küçüldüğü, küreselleştiği, artık kapalı devre içerisinde meseleleri hapsedemeyeceğimiz, her gelişen ekonomik iktisadi sosyal buhranların, heyecanların, gelişmelerin pek çok ülkeyi etkilediği gibi bizim ülkemizi de etkilememesi gibi bir durumu bekleyebilme imkanımız yoktur. 
Siyaset sadece, daha çok gündemimizi teşkil eden, siyasetin ve particiliklerin pratikleri dediğimiz, il başkanlığı, ilçe başkanlığı, adaylık, milletvekillik genel başkanlık, genel idare kurulu bunlardan ibaret değil., temelinde ciddi bir fikri sorgulamanın, ciddi bir ideolojik sorgulamanın, ciddi bir iktisadi sorgulamanın olduğunu da görmek durumundayız.   
Suçlu aramaktan daha ziyade, bir gerçeği burada konuşmak adına, seyrimizin nerelerden nerelere geldiğini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye, toplumun gerisinde kalan siyasetçilerin ve siyasi aktörlerin, değişimin, deviniminin en üst düzeye çıktığı noktada, toplum beklentilerini karşılayacak, onunla örtüşecek bir siyaseti, enstrümanları, kadroları ortaya koymadığı takdirde, dalgaların kademe kademe dışarı attığı gibi, bizleri de nasıl dışarı attığını hep yaşayarak bugünlere geldik. 
“24 Ocak 1980 kararları, toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
Bu sadece bizim için değil, bugünkü iktidar için de geçerli. Ben şahsen 24 Ocak 1980 kararlarının, Türkiye’nin bugünkü toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik, önemli bir muharip güç olduğu kanaatindeyim. 
Bizim başlattığımız bu hareketin, dünyada değişim dalgalarıyla beraber, iletişim devrimleriyle beraber, Türkiye’nin kendi içerisindeki göç olgusuyla beraber harmanlanarak, belki de mutasyona uğrayarak, bugün toplumsal yapının siyasal tercihleri noktasında içinde nefes alıp verdiğimiz siyasal konjonktürün doğduğuna inanıyorum. 
Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan kaynaklı olarak, üzerine de yaptığımız hatalar dolayısıyla maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık. 
Türkiye bugünkü iktidarı da aşan bir şekilde Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, kurucu ruhunu anlamayanların, tarihi bir veri kabul etmeyip kendi merkezlerinden tarihi yeniden yorumlayarak yeniden bir tarih yazma gayretlerini, ülkemizi de başta kendilerini de ama temennimiz odur ki, bunun vebalini, bedelini bu millet ödemesin, nerelere hangi risklerle karşı karşıya kalabileceğimizi de son bir iki yılda, özellikle bölgede yaşanan hadiseler çok canlı bir şekilde önümüze sermektedir. 
Görünen odur ki, bu hadiselerin çok kısa bir sürece çözülemeyeceği, oynattığınız taşların, birbirini etkileyen zincir halinde bambaşka meselelere zemin teşkil ettiğini de tecrübe ile sabit bir şekilde yaşanan hadiseler uzun yıllara sarih bir şekilde Türkiye’nin geleceğini de belirleyecek bir çizgide ilerlediğini görüyoruz. 
Bu anlamda tarihi bilmeyenleri, pusulasız gemilere benzeten önemli bir tarihçimiz var. Biz de bulunduğumuz noktada bu büyük ülkenin hem tarihine kulak vermek durumundayız, hem toprağımıza kulak vermek durumundayız, hem de insanlarımızın güncel beklentilerine cevap üretmek durumundayız.
Anayasayı değiştirebilme mukadderatı da dahil olmak üzere, milletimizin üç dönemdir iktidar partisine bahşettiği bu büyük gücü, Türkiye’nin kronikleşmiş meselelerini yapısal meselelere dönüştürmek, konjonktürel olarak dünyanın pek çok bölgesinin kriz içerisine sürüklendiği bir dönemde, katmerli bir şekilde bir artıya dönüştürebilme imkanımız Türkiye’nin önüne gelmişti. 
Ancak buna hazırlığı olmayan, hem fikri derinliği itibarı ile hem kadro itibarı ile hem de biraz önce ısrarla vurgulamaya çalıştığım, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları hangi tarihsel çizgi içerisinden koparak bir mücadele verdiğini iyi anlamayanların, kendi ideolojik takıntılarıyla beraber bu fırsatı maalesef bir riske dönüştürdüğünü de hep beraber biliyoruz, yaşıyoruz. 
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
Bugün Türkiye’de uygulanan dış politikanın başta iç istikrarımız olmak üzere, milli güvenliğimizi tehdit edici bir anlayış içerisinde, daha ziyade Türkiye’ye sorunları ithal eden bir çizgide yürüdüğünü görüyoruz. 
Özellikle sınır bölgelerimizde, Suriye meselesi başta olmak üzere, cereyan eden ama artık Cin’in şişeden çıktığı gibi birbirini tetikleyerek, bu bölgeyi bir asırdır bir imparatorluğun bakiyesi olarak bizlere yöneltilen husumetin merkezi yapma gayretlerini tersine çevirebilecek, bu biriken enerjiyle yeniden bu bölgede yaşayan insanlarımızın halkların kendi iradeleri doğrultusunda kendi geleceklerini çizebilecekleri, demokratik kanallara aktararak bu enerjiyi salimen geleceklerini kurgulayacak bir iklim içerisinde seyretmesini beklerken tam tersi bir güzergahta var olan yapıları yıkan büyük kaosların içerisine düşüren ama beraberinde de bilinçsiz bir şekilde bu mücadeleye taraf olanları da içine çeken bir hal aldığını hep beraber görüyoruz, endişe ile izliyoruz. Bulunduğumuz her zeminde fikrimizi, büyük güçlerin politikasını doğru anlamış bir siyasi hareketin sahibi olarak, bulunduğumuz noktadan milletimize aklıselimi söylemeye gayret gösterdik. 
“İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın alma yöntemini benimseyen insanlarımızın, tarım kesimi ile ilgili uygulanan politikadan çok, bilinçli bir şekilde özellikle nüfus hareketlerine sebebiyet verecek şekilde, alın terini alamayan insanların büyük şehirlere göç ettirilmek zorunda bırakılarak, belediyeler ve diğer organizasyonlar eli ile kurdukları mekanizmanın kucağına düşmesini çok bilinçli bir tercihle yürüttüklerini hep beraber görüyoruz.
“Dünyada bizim iktidarımız dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur” 
Dünyada bizim iktidarımız dışında herhalde kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka anlayışın iktidar olabilme imkanı olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin hakikaten istihdam yapısı ile ilgili çok ciddi dönüşümleri ortaya koyması gerekirken, mali politikalar ile ilgili yeni bir güzergah belirlemesi gerekirken, verdiğinden daha fazla refah transfer edebilen bir Türkiye’yi ortaya çıkarmakla yükümlüdür iktidarlar. 
Bunun tersi istikamette sahip olduğumuz bütün üretim kapasitemizi artıracaklarına, belediyecilik müktesebatı ile bir değer yaratmayı Türkiye’nin önüne kaçınılmaz bir ekonomik model olarak sunanların da bu gerçekle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.
Pek çok bakanın yaptığı açıklamalara baktığımızda, borçlanarak Türkiye’yi hem bireysel anlamda hem de topyekun, alternatif maliyetlerini en zirve noktasına çıkartarak kendi varlıklarını bir kadermiş gibi ortaya koymaya gayretlerini de hep beraber gördük. Türkiye’nin bunu taşıyabilme imkanı olmadığını da görüyoruz.
Bu noktada Demokrat Parti olarak, özellikle önümüzdeki yerel seçimlerin, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler iklimi içerisinde aynı parantez içerisinde değerlendirileceği, 10 yılı aşan bir iktidar sürecinin kendi içerisinde beraberinde getirdiği yorgunluğu, pek çok problemi taşıyamaz hale getirdiği Türkiye’yi belki tarihinde hiç olmadığı kadar pek çok problemle aynı anda karşı karşıya bıraktığını da çok iyi biliyoruz. 
Kendisini tarif eden bir siyasi yapının bulunmadığı ortamda, kendimizi tarif etmek zorundayız. Bu mücadele içerisinde teşkilatımızın önemini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye’de kitle iletişim araçlarının mülkiyet yapılarıyla oynayarak değiştirdiklerini de iyi biliyoruz. 
Farklı düşüncelere, farklı seslere, hele hele kendi varlığının teminatı olduğu bir noktaya taşıdıkları ana muhalefeti, Anadolu tabiriyle “Sizde bu ense ben de bu yaba gibi el olduğu müddetçe ensede tokadın eksik olmayacağını” millete gösterdiklerini, milletimizin önüne başka bir alternatif anlayışı, ‘öğrenilmiş bir çaresizlikmiş’ gibi dayattılar. İktisadi alanda da sivil alanda da kendi üzerlerine düşen vazifeyi yapmadıklarını görüyoruz.
Bugün de meselemiz şairin tabiri ile ak sütün içindeki ak kılı seçemeyecek noktada olanların karşısında, o şuuru işleterek hakikati yalanlardan ayırarak milletimizin önünde gerçekleri konuşmak, milletimizin öncelikle meselelerini Türkiye’nin öncelikli meselesi yapma konusunda meselemizi yürütmek zorundayız. 
“ Yerel seçimlerden sonra, kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
Önümüzdeki yerel seçimlerin bizlerin olduğu kadar milletimizin geleceği için de önemli bir eşik olduğu aşikardır. Türkiye’nin belki bu geçiş dönemini geride bırakarak, çok kalıcı siyasi yapıların oluşacağı ve bu siyasi yapıların Türkiye’nin değişen alt yapısı içerisinde şehirleşen, metropolleşen, artık tek kimlikli bir toplum olmaktan ziyade, pek çok kimliğiyle beraber bizim de bu toplumu kucaklayabilmemiz gerekiyor. O açıdan sadece bunu bir toplumsal hareket olarak, bir siyasal hareket olarak parti bünyesiyle değil beraberinden bu cephelerin her birinden yakalayacak performansı hep beraber ortaya koymak durumundayız. 
“Bu büyük harekete emek vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
İnşallah bugün burada yapacağımız istişareler, fikir alış verişleri, Türkiye’nin can alıcı meseleleri ile ilgili de sizlerin bulunduğunuz illerden nasıl göründüğünü ifade etmenizi de önemsediğimi bir kez daha paylaşmak isterim. 
Bu yolda zorlukları aşma noktasında sadece bizlerin gayretinin yetmeyeceğini de iyi biliyoruz. Her gittiğimiz noktada bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizden başlayarak her kademede bu süreçlere daha da fazla hepimizi dahil etmek durumunda olduğumuzu da önemli bir gerçek olarak vurgulamak isterim.
Sinop İl Başkanı eski bakan Yaşar Topçu’ya teşekkür..
Bugün sizlerin huzurunda, il başkanımız olarak aramızda bize onur veren, güven veren ulaştırma eski bakanımız Yaşar Topcu’nun şahsında, Sinop İl Başkanlığı gibi bir görevi sadece esası ile ilgili yerine getirmek değil, aynı zamanda hem parti içinde hem parti dışında bu büyük davanın büyüklüğünü ispat edercesine bir fedakarlığı yaptığı için sizlerin huzurunda sizlerin adına da kendi adıma da müteşekkir olduğumuzu ifade etmek isterim. 
Dışa dönük mücadele..
İnşallah çok kısa zaman içerisinde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz kongremizle beraber, siyasi şuuru zinde kadrolarımızın daha da artırıldığı, tahkim edildiği beraberinde çok uzun süredir içerisine sıkıştığımız dışa dönük bir siyaset olmaktan daha ziyade kendi içerisindeki mücadeleye endekslenmiş bir yapıyı da, dışa dönük bir yapı haline hep beraber dönüştüreceğimizden de eminim.
Bu zamana kadar bu faziletli mücadelede görevleri yürütmüş olmanıza rağmen, pek çok arkadaşımızın görevlerini zorluklara rağmen yapmış olmasından dolayı müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim. 
İnşallah bizler de bugüne kadar yapabildiklerimizden çok daha fazlasını yaparak sizlerle hemhal olmak, milletimizle kucaklaşmak için var gücümüzle çalışacağımızı sizlerin huzurunda tekrar belirtmek isterim. Tekrar toplantımız hayırlı olsun, sizler de tekrar hoş geldiniz şeref verdiniz.”