İNSANLIĞIN ÖLMESİ BÜTÜN DÜNYADA ALARM VERİYOR..!!!
İNSAN HAKLARI İŞLEMİYOR.
DÜNYADA ZULÜM,KAN,GÖZYAŞI,VAHŞET,TERÖR YER ALIYOR..
BÜYÜK ÜLKELER;TERÖR ÖRGÜTLERİ KURARAK,FAKİR MUHTAÇ ÜLKELERİN İÇ MESELESİNE KARIŞARAK,KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRIYORLAR.!
İNSANLIĞIN GİTTİĞİ YER FELAKET!!!
BİR BUÇUK MİLYAR İNSAN,1 DOLARIN ALTINDA GÜNLÜK KARNINI DOYURMAYA ÇALIŞIYOR.
DÜNYA GELİRİNİN BÜYÜK PAYINI,SEKİZ KİŞİ PAYLAŞIYOR.
AÇLIK,SEFALET İÇERİSİNDE AYAKTA KALMAYA ÇALIŞAN İNSANLAR YAŞAMAYA ÇALIŞIYOR.
KİRLİ SİYASET YÜRÜTEN ÜLKE YÖNETİMLERİ,DÜNYADA FERDİ ZENGİNLİKLERİNİ ARTIRMAKTADIR.
OYSA;SİYASİLER VE İKTİDARLAR GELİP GEÇİCİDİR. KALICI OLAN MİLLETTİR...
ANCAK ERDEMLİ VE İLERİYİ GÖREN SİYASETÇİLER,ADİL GELİR DAĞALIMIYLA,GEÇMİŞE TAKILMADAN,DEMOKRASİYİ İŞLETEREK ÇÖZÜM GETİREBİLİRLER.
Ekonomi, Kalkınma, Sanayileşme
Ekonomi, kalkınma, sanayileşme tüm insanlık içindir. "Ekonominin gereği" saptırmasına sığınılarak toplumun "ekonominin gereğine" göre yönetilmesi kabul edilemez. İnsanlık, kendisi için iyi olmayan ekonomik yapıya müdahale etme ve kendisi için iyi olduğunu düşündüğü ekonomik yapıyı gerçekleştirme hakkına sahiptir. Bu hakkı da tarih boyunca kullanmış olup, kullanma çabasını da sürdürmektedir, insanlık bu çabasını doğanın bir parçası olduğunu aklından çıkarmadan ve doğa ile barışık olarak sürdürmelidir.
Ekonomi, sosyal üretimde insanların kendi aralarında kurdukları ilişkilerin, yani sosyal üretim ilişkilerinin gelişme yasalarını ortaya koyar. Bu anlamda insan faaliyetlerinin temel sorunları ele alındığında ve üretim tarzının gerçek içeriği ortaya konulduğunda, sömürünün nedenleri açıklanabilir ve buna son vermenin ancak örgütlenme ile mümkün olduğu kabul görülür. Dolayısıyla, ekonomi, toplumla ve sınıflarla birlikte ele alınmalıdır. Kalkınma, günümüzde çağdaşlaşma ve modernleşme kavramları ile eşanlamlı kullanılmaktadır.
Ancak, bu kavram bütün ülkeler ya da sınıflar için aynı anlamı ifade etmemektedir. Azgelişmiş ülkeler açısından bu kavram emperyalizmin ideolojik bir dayatmasıdır. Çünkü, kalkınma onlara kapitalistleşme olarak sunulmaktadır. GSMH‘de artış sağlanması, büyümenin gerçekleşmesi söz konusuysa sorun olmadığı iddia edilmektedir. Oysa, gerçek bir kalkınmadan söz edebilmek için, toplumda egemen sınıfların değil, çoğunluğun refah düzeyinin daha iyiye gitmesi gerekir.
Diğer yandan, savaş ekonomisi ve askeri harcamaların bu kadar büyük boyutlara ulaştığı, kaynakların dünya silah tekellerine aktarıldığı bir ülkede kalkınmadan söz edilemez. Sanayileşme için de benzer bir yaklaşım ortaya konulabilir. Sanayileşme, ekonomide sadece üretim yapısının yenilenmesi değil, toplum düzenini oluşturan çeşitli kurumsal yapılan ve toplumsal ilişkileri dönüştüren karmaşık bir süreci tanımlar. Bu nedenle, içinde yaşadığımız toplumsal koşullardan ve politik güç ilişkilerinden ayrı düşünülemez.
Ülkemizde egemen sınıflar uluslararası emperyalizmin de yönlendirmesiyle toplumda yaygın kesimlerde sanayileşme denilince "Kapitalist tarzda sanayileşme" anlaşılmakta ve kapitalizme geçiş ile sanayileşme süreçleri bir tutulmakta, dolayısıyla sanayileşme de kapitalistleşmeye yönelik bir uygulama olarak değerlendirilmektedir.
Egemen görüş, günümüzde sanayileşmeyi teknolojik gelişme temelinde tanımlamakta, teknolojinin gelişmesinin ve ilerlemenin bir göstergesi olarak kullanmaktadır. Azgelişmiş ülkelerin mevcut son teknolojileri kullanarak ve ancak gelişmiş/sanayileşmiş toplumların geçtiği düz bir evrim çizgisini izleyerek sanayileşeceği, azgelişmişlikten kurtulmanın tek yolunun gelişmişlerin izlediği sanayileşme politikalarını uygulamak olduğu söylenmektedir. Böyle bir sanayileşme modelini sorgulanamaz, değiştirilemez ve müdahale edilemez birşey olarak görmek, ortaya çıkan politik, ekonomik, ekolojik her türlü olumsuz sonucu kaçınılmaz ve katlanılması gereken iktisadi ve teknik zorunluluk olarak görmek yanlıştır.
Gelişmiş kapiialist ülkelerden farklı bir sanayileşme perspektifi oluşturmak, farklı toplumsal hedefler ve stratejiler benimsemek ve bunlara uygun yapılar oluşturmak, makro ve sektörel bazda ekonomi politikaları geliştirmek ve kapitalist sanayileşmenin ortaya çıkardığı toplumsal sorunların önüne geçmek mümkündür. Çalışanlardan yana alternatif bir toplum projesi temelinde emekten yana bir sanayileşme böyle gerçekleşebilir.
Nasıl bir sanayileşme politikası?
İnsandan ve emekten yana bir sanayileşme politikasının bir toplumsal proje çerçevesinde doğa, toplum ve devlet ilişkilerini yeniden düzenleyen köklü bir devrim ile birlikte ele alınması gereklidir. Böyle bir yaklaşımın en temel unsurları:
Sanayileşmenin amacı : Sanayileşme tek başına bir amaç olamaz. Sanayileşme; toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, ama öncelikle çalışanların sağlık, eğitim, barınma, kültür gibi temel gereksinimlerini sağlamak üzere ileri teknolojileri işsizliği de ortadan kaldıracak biçimde kullanarak gerçekleştirilen bir sanayileşme toplumsal gönencin bir aracı olarak algılanmalıdır. Toplumsal gönenci oluşturan unsurlar; işsizliğin, yoksulluğun, gelir eşitsizliğinin, toplumsal ve bölgesel eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasıdır.
Bu amaca yönelik bir sanayileşme sürecinde kafanın, ekonomiye eşit biçimde katılımı sağlanacak, mevcut her türlü ayrımcı iş bölümünün aşılması için olumlu yönde ayrımcı politikalar uygulanacak, ekolojik dengeler gözetilecek ve çevre kirliliği engellenecektir.
Bu bağlamda sanayi politikalarının bileşenleri; a) Bu amaca uygun kurumsal yapılar; b) hem makro hem de sektörel düzeyde kısa, orta, uzun dönemli öncelikler iyice belirlenmiş ticaret, yatırım, bölgesel gelişme ve teknoloji politikalarının oluşturulması gerekmektedir. Öncelikler tüm toplumsal kesimlerin geniş katılımıyla, demokratik bir biçimde belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Belirlenen hedeflere göre devletin rolü yeniden belirlenmelidir.
Devletin işlevleri, kamu sektörünün verimlilik ölçütleri, kapitalist bir firmanın verimlilik ölçütlerinden nasıl farklı ölçütlere dayanması gerektiği belirlenmeli ve buna göre nasıl bir yatırım, istihdam ve teknoloji politikalarının uygulanacağı kesinleştirilmelidir. Uzun dönemde eşitlikçi, demokratik ve katılımcı bir sosyalist toplum yaratmaya yönelik köklü bir yapısal devrimi hedefleyen sanayileşme stratejilerinin tümüyle piyasa mekanizmaları egemenliğine bırakılması düşünülemez. Devlet bu süreçte olumlu ve önemli bir rol üstlenmelidir. Her politika belli düzenlemeler yaparak ve kurallar koyarak belirli bir iktisadi ortam yaratmayı ve buna uymayanlara da yaptırım uygulamayı öngörür. Kuralların da ötesinde, elindeki iktisadi güçleri araç olarak kullanır. Vergi, teşvik, dış ticaret, gümrük tarifeleri gibi klasik düzenlemeler yanında KİT‘ler kısa, orta, uzun dönemli sanayi politikalarının çok önemli bir aracıdır.
Uygun kurumsal çerçevenin oluşturulması konusunda mülkiyet sistemi gözden geçirilmelidir. Uygun kurumsal yapının azami kar hırsının üretimin temel amacı olmaktan çıkarılıp, yaygın bir "kamusal(toplumsal) mülkiyet ve demokratik merkezi planlama" temeline oturtulması gerekmektedir. Üretim- tüketim ilişkisi, piyasa ölçütlerine göre değil halkın demokratik karar ve tercihlerine dayalı kurulmalıdır. Bunun için çalışanların hem üretici hem de tüketici olarak örgütlülüğü gerekir. Bu süreç giderek siyasetin yeniden tanımlanmış bir devlet-toplum ilişkisi ekseninde örgütlenmesinin yollarını açacaktır. Kısa, orta ve uzun dönemli sanayileşme politikaları birinin bitip diğerinin başladığı bir süreç gibi değil, eş zamanlı uygulamaya konulan ve birbirine koşut yürütülen politikalar olarak düşünülmelidir.
Kısa dönemde; durma noktasına gelen fiziki yatırımların önünü açmayı, ölüme terkedilmiş KİT‘lerin çalışanların denetiminde etkin bir şekilde işletilmesi sağlanmalı ve gerekli teknolojik yenilenmelerle darboğazdan çıkartılması hedeflenmelidir. Orta dönemde; ekonominin yönlendirilmesi açısından belirleyici plan üretim, dağıtım ve dolaşım araçlarının kamusal (toplumsal) mülkiyeti hedeflenmelidir.
Özellikle ekonomide kilit sektör olan telekomünikasyon, banka/finans, demir- çelik, petrokimya, enerji sektörlerinin çalışanların yönetimine girmesi, kamu kesimi demokratik planlama ile sektörel öncelikler çerçevesinde bir yatırım planlamasına dayandırılması, teknolojik gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan yerli işkalları oluşturulmasında yeni KİT.lerin kurulması öngörülmeli ve KİT‘ler uzun dönemli teknoloji üretme faaliyetlerine de öncü rolü üstlenmelidir.
Bölgesel gelişme politikaları, cinsel ve diğer toplumsal eşitsizlikleri ortaklaşa kaldırmaya yönelik bir istihdam politikası ile birlikte ele alınmalıdır. Kamu öncülük etmek durumundadır. Uzun dönemde; sektörel teknoloji politikaları, ileri teknolojilerin uygulanması ve üretilmesi temelinde, her sektörün ülkenin kendine özgü yapısı ve uluslararası teknolojik gelişmeler dikkate alınarak oluşturulmalıdır.
Sektörel teknoloji politikaları, gelişmeleri izleyebilen, uygulayabilen ve yenilikler yaratabilen, yüksek düzeyde becerili yeni bir yaratıcı-üretici insanlar yaratmayı hedeflemelidir. ileri teknolojilerin hem üreticilerin yaratıcılıklarını ve zihinsel gizil güçlerini ortaya çıkarabilecek, hem de işsizliği kaldıracak biçimde uygulanmaya konulması esas alınmalıdır.
Bu bağlamda, eğitim sisteminde tüm çalışanların çalıştıkları alanda her türlü üretim bilgisine sahip, araştırıcı nitelikleri gelişmiş, nitelikli insan gücüne dönüştürülmesini hedefleyen yapısal bir devrimi sağlanmalıdır. Tüm sektörlerdeki üretim birimlerinde hiyerarşi içermeyen bağımsızlıkçı, eşitlikçi, ve demokratik bir emek sürecinin oluşturulması için önlemler alınmalıdır. Üretici insanın üretim yerinde özyönetiminin yanı sıra, yerel ve ülke yönetimine doğrudan katılımını sağlayacak bir örgütlenme biçimi yaratılmalıdır.