İsmet ÖZBAKKAL
1979-1980 Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) Gençlik Kolları Başkanı. 1993-1994 Doğru Yol Partisi (DYP) Gençlik Kolları Başkanı. Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi. 1995-1996 İlçe Başkanı. 1997-1998 Demokrat Türkiye Partisi (DTP) İL Başkanı. 2012-2018 Demokrat Parti (DP) Kayseri İl Başkanı. Siyaset Bilimci. Yazar. Yakın Dövüş Ustası. Parti ve Dernek Kurucusu. Müteahhit ve Gayrimenkul Sektörü Yatırım Danışmanı. Kaizen Uzmanı.
18 Nisan 2023 Salı
14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ
29 Ağustos 2021 Pazar
İSMET ÖZBAKKAL; 30 Ağustos Zafer Bayramı,KUTLU OLSUN.
18 Aralık 2020 Cuma
İSMET ÖZBAKKAL; SİYASETÇİ OLMAK
16 Ağustos 2020 Pazar
İSMET ÖZBAKKAL;DOĞU AKDENİZ MESELESİ
TÜRKİYE SAHADA,. GÜÇLÜ TÜRKİYE,ORDUSUYLA DÜNYA YI TİTRETİYOR. Doğu Akdeniz Sorununun Nedenleri ve Türkiye’nin Politikası
Türkiye ile Libya arasında imzalanan mutabakatın Yunanistan’ı ve ona destek veren ülkeleri çok rahatsız ettiği görülüyor, ancak adaların deniz yetki alanlarının sınırlı olacağına dair çok sayıdaki uluslararası yargı kararı Ankara ile Trablus arasında atılan bu adımı destekliyor.
Türkiye’nin satın aldığı sondaj gemilerini petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri için göndermesi ve Libya ile imzalanan mutabakatla birlikte Doğu Akdeniz meselesi yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başladı.
Ama Ankara’nın attığı bu adımlar öncesinde de Doğu Akdeniz birçok sorunun yaşandığı önemli bir bölgeydi.
Kıbrıs Sorunu bunların başında geliyor.
Yine İsrail ile Filistin arasında yaşanan anlaşmazlık ile Suriye İç Savaşı ve Lübnan Sorunu da Doğu Akdeniz’in sorunları.
Aynı şekilde Libya İç Savaşı da Doğu Akdeniz sorunları dediğimizde akla gelen meselelerden biri.
Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de karasuları, kıta sahanlığı, adaların silahsızlandırılması, hava sahası gibi konularda yaşanan anlaşmazlıklar da Doğu Akdeniz sorunları.
Bütün bu sorunlar Doğu Akdeniz tabanında yer alan enerji kaynaklarının paylaşımıyla olduğu kadar, Kıbrıs, Suriye ve Lübnan gibi ülkeler üzerinde kimin nüfuz sahibi olacağıyla ve Libya gibi zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerde kimin söz sahibi olacağıyla yakından ilgilidir.
Doğu Akdeniz rekabetinin taraflarına baktığımızda ise, doğal olarak sadece bölge ülkelerini görmüyoruz. Kıyıdaş bölge ülkelerinin yanında ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Suudi Arabistan, BAE ve İran gibi ülkelerin yoğun bir şekilde Doğu Akdeniz ile ilgilendiği görülüyor.
Herkes enerji kaynaklarından pay almaya çalışıyor ve gerek sahip olduğu enerji kaynakları gerekse deniz ulaşımı açısından stratejik önemi büyük olan bu bölgede kendisine nüfuz alanları oluşturmaya çalışıyor.
Bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı aktörün içinde yer aldığı Doğu Akdeniz rekabetinin nasıl yürütüldüğüne baktığımızda ise, uluslararası hukuktan ziyade güç politikasının öne çıktığı tespitini yapmamız gerekir. Uluslararası hukukun genellikle güç politikasını kamufle etmek için öne sürüldüğüne şahit oluyoruz.
Fransa, ABD, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Rusya Libya’da isyancı General Haftar’a BM silah ambargosuna rağmen her türlü desteği verirken uluslararası hukuku değil kendi çıkarları doğrultusunda güç politikasını öne çıkarıyor.
Buna karşılık Trablus’taki BM tarafından tanınan meşru hükûmete destek veren Türkiye, Katar ve İtalya da kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor kuşkusuz, ama bunu uluslararası hukuku ihlal etmeden yapıyorlar.
Rusya’nın Suriye’deki hava saldırıları, İsrail’in Gazze ablukası ve saldırıları, İran’ın Lübnan’daki faaliyetleri, ABD’nin PKK/YPG’ye desteği, Batılı ülkeler ile Suudi Arabistan ve BAE’nin Mısır’daki darbeye destekleri de ancak uluslararası hukuk yerine güç politikası ile açıklanabilecek tavırlar.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de çıkarlarını savunmak için nasıl bir yol izliyor?
Türkiye’nin, bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı ülkenin aktif bir şekilde yer aldığı Doğu Akdeniz’de kendi haklarını korumak için izlediği politikanın üç unsuru var.
İlk olarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Mısır’ın Türkiye’nin haklarını ihlal eden adımlarını kabul etmediğini BM’ye bildirmesinde olduğu gibi, bölgede tek taraflı oldubittilere müsaade etmeyeceğini gösteriyor. Uluslararası hukuk açısından Türkiye’nin bölgedeki haklarının kaybedilmemesi için bu bildirimler çok önemli.
İkinci olarak, Türkiye kendi kıta sahanlığı içerisinde gördüğü bölgelerde sismik araştırma ve sondaj gemileriyle petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri gerçekleştiriyor. Bu da hak iddia edilen bölgede gerek arama gemileriyle gerekse onlara eşlik eden askerî gemilerle fiilî varlık gösterilmesi açısından çok önemli. Bu noktada, son dönemde Türkiye’nin Yavuz ve Fatih isimli sondaj gemilerine sahip olmasının ne kadar gerekli ve isabetli bir adım olduğunun altını çizmek gerekir.
Üçüncü olarak, Libya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile imzalanan deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmalarında olduğu gibi, Türkiye anlaşmalarla kendi kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını belirleyip başka ülkelerin bu bölgelerdeki ekonomik kaynakları çıkarmaya yönelik faaliyet yapmasını engellemeyi amaçlıyor. Deniz yetki alanlarının sınırları konusunda bölge ülkelerinin maksimalist hareket ettiği düşünüldüğünde, bu anlaşmalarla Türkiye’nin kendi yetki alanlarının sınırlarını garanti altına alması da önemlidir.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan mutabakatın Yunanistan’ı ve ona destek veren ülkeleri çok rahatsız ettiği görülüyor, ancak adaların deniz yetki alanlarının sınırlı olacağına dair çok sayıdaki uluslararası yargı kararı Ankara ile Trablus arasında atılan bu adımı destekliyor.
31 Mayıs 2020 Pazar
İSMET ÖZBAKKAL;DÜNYA’NIN İLK TIP FAKÜLTESİ KAYSERİ DE
MÜZİKLE TEDAVİ...
MAKAMLARIN SIRRI !
O toprakları kendi eserlerinle donatırsan ancak vatanlaşır.
Moğollar Asya’nın neredeyse tamamını ele geçirdiler...
Ancak hiç bir eser binâ edemedikleri için ardlarında hiç bir iz bırakmadan terk edip gittiler.
Arapça “ders” kökünden gelir ve ders verilen yer anlamındadır.
Kayseri’deki Gevher Nesibe Şifâhanesi’dir.
İşte bu özelliği ile dünyanın ilk tıp fakültesidir!
•Tıb alanından 66 eser vermiş
Abdüllatif el-Bağdadî,
•Tabipler Sultanı Beyhekim
ünvanlı aynı zamanda
Mevlâna’nın hekimi de olan
Ekmeleddin en-Nahcuvanî, •Ebubekir Sadreddin Konevî,
•Kehhal yani göz hekimi
Kudbeddin Şirazî gibi nice ilim
adamları yanı sıra;
•İnayetullah Seyyid Samed Efendi,
•Yeniçeri Ağası Fahri Paşa...
gibi daha nice önemli alimler yüzünden Kayseri;
“Makkarr-ı Ulema” yani Alimlerin Merkezi olarak anılmıştır.
Dünyaca meşhur bu yapıya ismini veren Gevher Nesibe Hatun kimdir ?
II.Kılıçarslan’ın biricik kızı olup,
I.Gıyâseddin Keyhüsrev’in kız kardeşi, Alâeddin Keykubâd’ın da halasıdır.
“Bu hastahane Kılıçarslan’ın kızı, iffetli Melîke Gevher Nesibe‘nin vasiyeti üzerine ulu Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında 1206 yılında yaptırılmıştır.”
-Çifte Medreseler
-İkiz Medreseler
-Gıyâsiye Medresesi ve Şifâhanesi
-Gevher Nesibe Şifâhanesi
gibi...
1978 yılında kurulan Kayseri Üniversitesi’ne ait bir yapı haline gelir.
(1982 yılında Kayseri Ünv.’nin ismi Erciyes Üniversitesi olarak değişir.)
Toplam 18 odadan oluşan bu bölümde haftanın belli günlerinde “müzik” ve “su sesiyle” tedaviler yapılmaktaydı.
Melankolik hastaların meşguliyetle tedavi edilmesi gerektiğini söylemiş, bu nedenle onlara müzik öğretilmesi ve güzel sesle şarkı söyleyenlerin dinletilmesini tavsiye etmiştir.
Kitabü’l-Musîkiü’l-Kebir’de müzikteki makamların insan ruhu üzerindeki etkilerini inceleyerek cetvel haline getirmiştir.
Bu eserde makamlar;
•İnsana neşe veren,
•Sonsuzluk hissi veren
•Korku veren,
•Uyku veren,
•Rahatlık hissi veren...
şeklinde sınıflandırılmıştır.
• Rehavî makamı; Fecrden önce
• Hüseynî makamı; Tan yeri
ağarırken
• Rast makamı; Güneş iki mızrak
yükseldiğinde
• Buselik makamı; Kuşluk vakti
• Zirgüle makamı; Öğle vakti
• Uşşak makamı; Öğleden sonra
• Hicaz makamı; İkindi vakti
• Irak makamı; Akşamüstü
• Isfahan makamı; Günbatımında
• Neva makamı; Gece vakti
• Büzürk makamı; Yatsı sonrası
• Zirefkend makamı; Uyku vakti
“ Tedavinin en iyi ve etkili yollarından biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak,ona hastalıkla daha iyi mücadele etmesi için cesaret vermek, hastanın çevresini güzel ve hoşa gider hale getirmek, ona en iyi mûsikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.”
Eğilmez Başın Gibi,
•UŞŞAK: Kadifeden Kesesi,
Gamzedeyim Deva
Bulmam,
•SEGÂH: İncecikten Bir Kar Yağar,
İzmir’in Kavakları,
Dönülmez Akşamın
Ufkundayız,
•RAST: Darıldın mı Gülü Bana,
Yine Bir Gülnihal,
•MAHUR:Beyoğlu’nda Gezersin,
Yemenimde Hare Var,
•NİHÂVEND:Bir Demet Yasemen
Bir İhtimal Daha Var,
MAKAMLAR VE ŞİFÂLARI
Bel ağrısı, kulunç ve tansiyona
etkilidir.
•Saba Makamı;
Şişmanlık, uykusuzluk, kalp
hastalıklarında
•Buselik Makamı;
Baş ağrıları ve göz hastalıklarına
•Irak Makamı;
Çocuktaki menenjite karşı
•Isfahan Makamı;
Soğuk algınlığı ve ateşli
hastalıklara karşı
•Uşşak Makamı;
Sevinç verir. Ayak ağrıları ve
uykusuzluğa karşı
Darüşifâ’nın ilk başhekimi müziğin hastalıklar üzerindeki etkisini incelemiş ve İspanya Endülüs’ten Şam’a gelmiş bir hekim olan;
Abdülmecid Efdal el-Bahili’dir.
“Burada hastaların ve dîvânelerin kederini gidermek için günde 3 defa güzel sesli hânendeler ve sâzendeler fasıllar yapar” şeklinde bahseder.
Selçuklu ordusundan bir sipahiye aşık olur.
Ancak ağabeyi I.Giyâseddin Keyhüsrev buna şiddetle karşıdır ve ayırmak için bu sipahiyi sefere gönderir.
Ne yazık ki...
Bu genç sipahi gönderilen seferde şehid düşer.
Bu duruma çok üzülen Gevher Nesibe ince hastalığa (vereme) tutulur...
Gün günü erir.
Son bir arzu olarak ağbeyine bir şifâhane yaptırtma isteğini bildirince, zaten kardeşinin durumundan kendisini sorumlu tutan I.Gıyâseddin Keyhüsrev, derhal kabul eder ve bu dünyaca meşhur eseri yaptırır...
Tüm bu olanlar...
Türkülere konu olmuş bir derin tutkunun hikâyesi haline gelir;
“-El çek tabip el çek
benim yaramdan,
-Ölürüm de kurtulamam
ben bu veremden ”
24 Nisan 2020 Cuma
İSMET ÖZBAKKAL;CORANA DAN ÖNCE VE CORANA DAN SONRA DİYE TARİH OLUŞACAK.
EVDE KAL... TAMAM KALIYORUZ.ALLAH RAZI OLSUN DEVLETİMİZDEN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR.
AMA,KAYGI VE GELECEK İNSANLARI DÜŞÜNDÜRÜYOR.
EKONOMİK DARBESİNİ VURACAK MUTLAKA.
BİNLERCE İNSANLAR ÖLDÜ. HASTALAR VAR.
AŞI HENÜZ BULUNAMADI. ÇARE ARANIYOR.
Yardımlaşma ve dayanışma büyük Türk milletinin ruhudur ve üstün karakteridir. Milletimiz bu ruhtan yüzyıllar boyunca hiç bir şey kaybetmediğini “ Türkiye’nin Milli Dayanışma Kampanyası’na “ verdiği destek ile göstermiştir.