18 Nisan 2023 Salı

14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ

14 Mayıs 2023 secimleri ülkemize hayırlar getirsin. Çumhurbaşkanlığı seçimi 4 aday olup, başkanlık sistemi ile TBMM ne seçilecek 600 milletvekili ülkemizin kaderini belirleyecek. Görüldüğü üzere gürültülü,patırtılı partilerin misyonunu hiçe şayarak,hatta menfaatleri uğruna parti logolarıyla misyonunu temsil etmeden az bir milletvekilliği ile seçim birlikteliği yapmıştır. Bu da %51 sisteminin yanlış olduğunu bize göstermektedir. MİLLİ MANEVİ VATAN BİRLİĞİMİZİ TEHTİD EDİCİ AÇIKLAMALARLA ÜLKEMİZİN TEMEL TAŞLARI SARSILMIŞTIR.ÜLKEMİZ BİR BÜTÜNDÜR. Ülkemiz var olduğu gündün beri bekasını var etmek için şehitler vermiştir. Herkesin aklını başına alarak birlik beraberlik içerisinde hareket etmesi gerekmektedir. Dış güclerin maşası olmadan vatan için millet için çalışacak adaylara oyumuzu vermeliyiz.

29 Ağustos 2021 Pazar

İSMET ÖZBAKKAL; 30 Ağustos Zafer Bayramı,KUTLU OLSUN.

ULU ÖNDER ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARINI ŞÜKRANLA ANIYORUZ ... Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Atatürk'ün başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'u anmak için Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde[2] her yıl 30 Ağustos günü kutlanan resmî ve ulusal bir bayram. Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye'de 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu'dan atmak için düşünülüp planlanan gizli bir harekât idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Atatürk, taarruz kararını Haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştü. Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı.

18 Aralık 2020 Cuma

İSMET ÖZBAKKAL; SİYASETÇİ OLMAK

SİYASETÇİ OLMAK İÇİN TERCÜBE GEREK. Gün geçmiyor ki parti kurulmasın. Yeni kurulan partiler, elaman bulmakta zorlanıyor. Kimi buldu gel ilçe başkanı ol,gel il başkanı ol diyorlar. Daha önce ustalaşmamış bir kişiye parti teslim etmek,hiç pilotluğu olmayan kişiye uçağı teslim etmeye benziyor. Belki bir dümeye basmayla uçak düşecek.Belkide zarar alacaktır. Çıraklığını yapmadığın bir işin ustası olamazsın.Heleki siyasette toplumsal yaşamı,Türkiye ve Dünya da oluşan politikaları çok iyi bilip,ağzından çıkan kelimeleri bir ok gibi kullanmalıdır. NASIL;ACEMİ DOKTOR CANDAN EDERSE.YARIM SİYASETÇİDE VATANDAN EDER. Siyaseti yapacak kişinin vizyonu ve misyonu olmalı. Siyaset tercübe sanatıdır. Deneme yanılma ile yapılan günümüz siyasetinde zarar vermektedir. GEÇMİŞ SİYASİ TARİHİMİZİ ÇOK İYİ BİLMELİDİR. Hangi konuşmalar,sloganlar,olaylar ne gibi sonuçlar doğurmuştur. Önerim şudur usta bir siyasetçi yanında çalışmak. Beni il gençlik kolları başkanlığı.İlçe ve il başkanlığı deneyimim yanında yönetim kurulu üyelikleri genel merkez bazında oldu. Ülkemizin insanını çok iyi tanımalı.Yöresel ve sosyal durumuna göre konuşmalı. SAYIN SÜLEYMAN DEMİRELİN YENİ ATANAN İL BAŞKANINA ŞÖYLE BİR ÖNERİSİ OLMUŞTUR: 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, siyasi hayatı boyunca mesajlarını çoğu zaman fıkra anlatarak verirdi. Eski sadrazam, yeni sadrazama görev devrederken kapalı 3 zarf bırakmış: “Başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikici zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın!” demiş. Yeni gelen bir süre uğraşmış, didinmiş, işleri düzene koyamamış. Her şey daha kötüye gidince aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelmiş. Birincisini açmış. Mektupta “Senden öncekileri kötüle!” diye yazılı. Başlamış kötülemeye… Gidene, demediğini bırakmamış ama fayda etmemiş… Bu kez ikinci zarfı açmış: “Etrafını kötüle!” O da bunu yapmış ve çevresi için demediğini bırakmamış ama yine işler berbat! Bu sefer “Son çare” diyerek üçüncü zarfı açmış. Zarftan çıkan küçük pusulada şunlar yazılı: “Sen de üç zarf hazırla!” DİYECEĞİM ŞU Kİ YENİ KURULAN VE TOPLAMA OLAN PARTİLERİN SONU HÜSRAN OLACAKTIR. İLK GANİMETTE BİR BİRİNE DÜŞECEKLERDİR. İŞİ EHLİNE VERMELİ VE ÖNCE İNSAN OLAN İNS ANLAR SİYASET YAPMALIDIRLAR.

16 Ağustos 2020 Pazar

İSMET ÖZBAKKAL;DOĞU AKDENİZ MESELESİ


 

TÜRKİYE SAHADA,.            GÜÇLÜ TÜRKİYE,ORDUSUYLA DÜNYA YI TİTRETİYOR. Doğu Akdeniz Sorununun Nedenleri ve Türkiye’nin Politikası

Türkiye ile Libya arasında imzalanan mutabakatın Yunanistan’ı ve ona destek veren ülkeleri çok rahatsız ettiği görülüyor, ancak adaların deniz yetki alanlarının sınırlı olacağına dair çok sayıdaki uluslararası yargı kararı Ankara ile Trablus arasında atılan bu adımı destekliyor.

Türkiye’nin satın aldığı sondaj gemilerini petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri için göndermesi ve Libya ile imzalanan mutabakatla birlikte Doğu Akdeniz meselesi yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başladı.

Ama Ankara’nın attığı bu adımlar öncesinde de Doğu Akdeniz birçok sorunun yaşandığı önemli bir bölgeydi.

Kıbrıs Sorunu bunların başında geliyor.

Yine İsrail ile Filistin arasında yaşanan anlaşmazlık ile Suriye İç Savaşı ve Lübnan Sorunu da Doğu Akdeniz’in sorunları.

Aynı şekilde Libya İç Savaşı da Doğu Akdeniz sorunları dediğimizde akla gelen meselelerden biri.

Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de karasuları, kıta sahanlığı, adaların silahsızlandırılması, hava sahası gibi konularda yaşanan anlaşmazlıklar da Doğu Akdeniz sorunları.

Bütün bu sorunlar Doğu Akdeniz tabanında yer alan enerji kaynaklarının paylaşımıyla olduğu kadar, Kıbrıs, Suriye ve Lübnan gibi ülkeler üzerinde kimin nüfuz sahibi olacağıyla ve Libya gibi zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerde kimin söz sahibi olacağıyla yakından ilgilidir.

Doğu Akdeniz rekabetinin taraflarına baktığımızda ise, doğal olarak sadece bölge ülkelerini görmüyoruz. Kıyıdaş bölge ülkelerinin yanında ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Suudi Arabistan, BAE ve İran gibi ülkelerin yoğun bir şekilde Doğu Akdeniz ile ilgilendiği görülüyor.

Herkes enerji kaynaklarından pay almaya çalışıyor ve gerek sahip olduğu enerji kaynakları gerekse deniz ulaşımı açısından stratejik önemi büyük olan bu bölgede kendisine nüfuz alanları oluşturmaya çalışıyor.

Bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı aktörün içinde yer aldığı Doğu Akdeniz rekabetinin nasıl yürütüldüğüne baktığımızda ise, uluslararası hukuktan ziyade güç politikasının öne çıktığı tespitini yapmamız gerekir. Uluslararası hukukun genellikle güç politikasını kamufle etmek için öne sürüldüğüne şahit oluyoruz.

Fransa, ABD, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Rusya Libya’da isyancı General Haftar’a BM silah ambargosuna rağmen her türlü desteği verirken uluslararası hukuku değil kendi çıkarları doğrultusunda güç politikasını öne çıkarıyor.

Buna karşılık Trablus’taki BM tarafından tanınan meşru hükûmete destek veren Türkiye, Katar ve İtalya da kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor kuşkusuz, ama bunu uluslararası hukuku ihlal etmeden yapıyorlar.

Rusya’nın Suriye’deki hava saldırıları, İsrail’in Gazze ablukası ve saldırıları, İran’ın Lübnan’daki faaliyetleri, ABD’nin PKK/YPG’ye desteği, Batılı ülkeler ile Suudi Arabistan ve BAE’nin Mısır’daki darbeye destekleri de ancak uluslararası hukuk yerine güç politikası ile açıklanabilecek tavırlar.

Türkiye, Doğu Akdeniz’de çıkarlarını savunmak için nasıl bir yol izliyor?

Türkiye’nin, bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı ülkenin aktif bir şekilde yer aldığı Doğu Akdeniz’de kendi haklarını korumak için izlediği politikanın üç unsuru var.

İlk olarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Mısır’ın Türkiye’nin haklarını ihlal eden adımlarını kabul etmediğini BM’ye bildirmesinde olduğu gibi, bölgede tek taraflı oldubittilere müsaade etmeyeceğini gösteriyor. Uluslararası hukuk açısından Türkiye’nin bölgedeki haklarının kaybedilmemesi için bu bildirimler çok önemli.

İkinci olarak, Türkiye kendi kıta sahanlığı içerisinde gördüğü bölgelerde sismik araştırma ve sondaj gemileriyle petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri gerçekleştiriyor. Bu da hak iddia edilen bölgede gerek arama gemileriyle gerekse onlara eşlik eden askerî gemilerle fiilî varlık gösterilmesi açısından çok önemli. Bu noktada, son dönemde Türkiye’nin Yavuz ve Fatih isimli sondaj gemilerine sahip olmasının ne kadar gerekli ve isabetli bir adım olduğunun altını çizmek gerekir.

Üçüncü olarak, Libya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile imzalanan deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmalarında olduğu gibi, Türkiye anlaşmalarla kendi kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını belirleyip başka ülkelerin bu bölgelerdeki ekonomik kaynakları çıkarmaya yönelik faaliyet yapmasını engellemeyi amaçlıyor. Deniz yetki alanlarının sınırları konusunda bölge ülkelerinin maksimalist hareket ettiği düşünüldüğünde, bu anlaşmalarla Türkiye’nin kendi yetki alanlarının sınırlarını garanti altına alması da önemlidir.

Türkiye ile Libya arasında imzalanan mutabakatın Yunanistan’ı ve ona destek veren ülkeleri çok rahatsız ettiği görülüyor, ancak adaların deniz yetki alanlarının sınırlı olacağına dair çok sayıdaki uluslararası yargı kararı Ankara ile Trablus arasında atılan bu adımı destekliyor.

31 Mayıs 2020 Pazar

İSMET ÖZBAKKAL;DÜNYA’NIN İLK TIP FAKÜLTESİ KAYSERİ DE



DÜNYA’NIN İLK TIP FAKÜLTESİ,
MÜZİKLE TEDAVİ...
MAKAMLARIN SIRRI !
Gevher Nesibe Medrese ve Şifâhanesi Kayseri’nin göbeğinde zamana karşı günümüzde de tüm ihtişamı ile ayakta durmaktadır.
Dönemi,Türkler’in Anadolu’ya yerleşip töreleri, kültürleri ve mimari eserleri ile bu toprakları ihya etmeye başladığı dönemdir.
Topraklara sahip olmak onu yurt edinmiş olmak anlamına gelmez.
O toprakları kendi eserlerinle donatırsan ancak vatanlaşır.
Moğollar Asya’nın neredeyse tamamını ele geçirdiler...
Ancak hiç bir eser binâ edemedikleri için ardlarında hiç bir iz bırakmadan terk edip gittiler.
Medreseler Türk tarihinde önemli yere sahiptir.
Arapça “ders” kökünden gelir ve ders verilen yer anlamındadır.
Medreselerin kökeni Orta Asya olup, gezgin Budist rahiplerin eğitim gördüğü “Viharalar”ın, o bölgelerin zamanla İslâmlaşıp, kimlik değiştirmesi sonucu ortaya çıkmış yapılardır.
Buna bağlı olarak dünyada ilk medrese; 937 yılında Buhara’da Faracek medresesidir.
Büyük Selçuklular döneminde ise şiî yayılışı engellemek ve sünnî inancı yaymak amaçlı olarak, dönemin ünlü veziri Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye medreseleri ile yaygınlaşır.
Yine, Nizamülmülk tarafından Nişabur’da, Sultan Alparslan’ın oğlu Tutuş adına yaptırılan “ Bimaristanü’l Tutuşî ”, Selçuklular tarafından yaptırılan ilk hastanedir.
Anadolu’da kurulan ilk medrese ise Dânişmendliler tarafından Tokat Niksar’da kurulan Yağıbasan Medresesi’dir.(1151-1152)
Mardin’de 1122 yılında yapılan Artuklu Sultan, Necmeddin İlgazi’nin kardeşi tarafından yaptırılan Emînüddin Şifâhanesi, Anadolu’nun ilk hastahanesidir.
Dünya’da kurulan ilk Tıp fakültesi ise;
Kayseri’deki Gevher Nesibe Şifâhanesi’dir.
Birbirine bitişik iki ayrı yapıdan oluşmakta olup, doğu tarafta medrese batı tarafta ise şifâhane (hastane/bimaristan) bulunur.
Başka bir deyişle, bir taraf hastane iken diğer taraf Tıp fakültesidir.
İşte bu özelliği ile dünyanın ilk tıp fakültesidir!
O dönemdeki Kayseri’nin ilim atmosferi, bu önemli eserin burada olma sebidir;
•Tıb alanından 66 eser vermiş
Abdüllatif el-Bağdadî,
•Tabipler Sultanı Beyhekim
ünvanlı aynı zamanda
Mevlâna’nın hekimi de olan
Ekmeleddin en-Nahcuvanî, •Ebubekir Sadreddin Konevî,
•Kehhal yani göz hekimi
Kudbeddin Şirazî gibi nice ilim
adamları yanı sıra;
Medrese de görev yapan,
•İnayetullah Seyyid Samed Efendi,
•Yeniçeri Ağası Fahri Paşa...
gibi daha nice önemli alimler yüzünden Kayseri;
“Makkarr-ı Ulema” yani Alimlerin Merkezi olarak anılmıştır.
Yapı eyvanlar ve öğrenci dersliklerinin yanı sıra şifâhane içerisindeki “odalar içine açılan odalar” şeklinde olup bu durum muhtemelen hijyenik şartları sağlamak içindir.
İçerisinde bir de hamam vardır.
1584 yılı Osmanlı Vakfiyesinde yazdığına göre müderrislere (öğretim üyelerine) günlük 20 akçe, öğrencilere ise 8 akçe burs verilmekteydi.
İşlevsel olarak günümüz Tıp fakültelerinin tam karşılığı gibi hizmet vermekteydi.
Genelde medreseler camilere bitişik olarak bulunurken, burada hastahane ile birleşik olması özellikle bu amaç için, yani Tıp eğitimi için hazırlandığının açık bir göstergesidir.
Peki...
Dünyaca meşhur bu yapıya ismini veren Gevher Nesibe Hatun kimdir ?
Gevher Nesibe;
II.Kılıçarslan’ın biricik kızı olup,
I.Gıyâseddin Keyhüsrev’in kız kardeşi, Alâeddin Keykubâd’ın da halasıdır.
Yapı kitâbesi tüm bunları aslında tamamen açıklamaktadır ;
“Bu hastahane Kılıçarslan’ın kızı, iffetli Melîke Gevher Nesibe‘nin vasiyeti üzerine ulu Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında 1206 yılında yaptırılmıştır.”
Gevher Nesibe Hatun ise şifâhane içindeki türbesinde yatmaktadır.
Yapı tüm bu anlatımlardan dolayı farklı isimlerle anılır;
-Çifte Medreseler
-İkiz Medreseler
-Gıyâsiye Medresesi ve Şifâhanesi
-Gevher Nesibe Şifâhanesi
gibi...
Bu muhteşem eser; 1669, 1889, 1942,1955-56,1960 yıllarında restorasyon ve onarımlardan geçmiştir.
Yapı, 1969 yılında Kayseri’de, Ankara Hacettepe Ünv.’ne bağlı olarak açılan Gevher Nesibe Tıp Fakültesi’ne ait bir mülk iken,
1978 yılında kurulan Kayseri Üniversitesi’ne ait bir yapı haline gelir.
(1982 yılında Kayseri Ünv.’nin ismi Erciyes Üniversitesi olarak değişir.)
1982 yılından itibaren ise Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmet verir.
2006-2010 yıllarında yapılan kapsamlı bir restorasyonun ardından, 2014 yılında “Selçuklu Uygarlığı Müzesi” olur ve şu an bu şekilde hizmet vermektedir.
Darülşifâhane’de o dönemde tedavi islâm tıbbının etkisinde olup, Biruni ve İbn Sina’nın ilaç ve tedavi yöntemleri ağırlıktaydı.
Anestezi ile ameliyatların yanı sıra katarakt ameliyatları da yapılmaktaydı.
Şifâhenede cerrah, devâsaz (eczacı), danişmendler ve sertabip (başhekim) ve yardımcıları görev yapmaktaydı.
Bünyesinde bulunan hamam , sıcak su taşıyan künkler aracılığı ile yerden ısıtılmaktaydı.
Darüşşifa’da ruh hastaları için bir bölüm (bimarhane) bulunmaktaydı.
Toplam 18 odadan oluşan bu bölümde haftanın belli günlerinde “müzik” ve “su sesiyle” tedaviler yapılmaktaydı.
Zekeriya er-Râzi (854-932);
Melankolik hastaların meşguliyetle tedavi edilmesi gerektiğini söylemiş, bu nedenle onlara müzik öğretilmesi ve güzel sesle şarkı söyleyenlerin dinletilmesini tavsiye etmiştir.
Farabi (870-950);
Kitabü’l-Musîkiü’l-Kebir’de müzikteki makamların insan ruhu üzerindeki etkilerini inceleyerek cetvel haline getirmiştir.
Bu eserde makamlar;
•İnsana neşe veren,
•Sonsuzluk hissi veren
•Korku veren,
•Uyku veren,
•Rahatlık hissi veren...
şeklinde sınıflandırılmıştır.
Farabi’ye göre makamların etkili olduğu vakitler:
• Rehavî makamı; Fecrden önce
• Hüseynî makamı; Tan yeri
ağarırken
• Rast makamı; Güneş iki mızrak
yükseldiğinde
• Buselik makamı; Kuşluk vakti
• Zirgüle makamı; Öğle vakti
• Uşşak makamı; Öğleden sonra
• Hicaz makamı; İkindi vakti
• Irak makamı; Akşamüstü
• Isfahan makamı; Günbatımında
• Neva makamı; Gece vakti
• Büzürk makamı; Yatsı sonrası
• Zirefkend makamı; Uyku vakti
İbn Sina müziğin tıpta oynadığı rolü şöyle ifade eder;
“ Tedavinin en iyi ve etkili yollarından biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak,ona hastalıkla daha iyi mücadele etmesi için cesaret vermek, hastanın çevresini güzel ve hoşa gider hale getirmek, ona en iyi mûsikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.”
BAZI MAKAMLAR
•HİCAZ: Ada Sahillerinde,
Eğilmez Başın Gibi,
•UŞŞAK: Kadifeden Kesesi,
Gamzedeyim Deva
Bulmam,
•SEGÂH: İncecikten Bir Kar Yağar,
İzmir’in Kavakları,
Dönülmez Akşamın
Ufkundayız,
•RAST: Darıldın mı Gülü Bana,
Yine Bir Gülnihal,
•MAHUR:Beyoğlu’nda Gezersin,
Yemenimde Hare Var,
•NİHÂVEND:Bir Demet Yasemen
Bir İhtimal Daha Var,

MAKAMLAR VE ŞİFÂLARI
•Nihâvend Makamı;
Bel ağrısı, kulunç ve tansiyona
etkilidir.
•Saba Makamı;
Şişmanlık, uykusuzluk, kalp
hastalıklarında
•Buselik Makamı;
Baş ağrıları ve göz hastalıklarına
•Irak Makamı;
Çocuktaki menenjite karşı
•Isfahan Makamı;
Soğuk algınlığı ve ateşli
hastalıklara karşı
•Uşşak Makamı;
Sevinç verir. Ayak ağrıları ve
uykusuzluğa karşı

Darüşifâ’nın ilk başhekimi müziğin hastalıklar üzerindeki etkisini incelemiş ve İspanya Endülüs’ten Şam’a gelmiş bir hekim olan;
Abdülmecid Efdal el-Bahili’dir.
Evliya Çelebi meşhur eserinde;
“Burada hastaların ve dîvânelerin kederini gidermek için günde 3 defa güzel sesli hânendeler ve sâzendeler fasıllar yapar” şeklinde bahseder.
Konuyu...Gevher Nesibe Hatun’un şifâhaneyi yaptırma rivayeti ile noktalayalım;
Sultan II. Kılıçarsan’ın yegânesi , hisli kızı Gevher Nesibe,
Selçuklu ordusundan bir sipahiye aşık olur.
Ancak ağabeyi I.Giyâseddin Keyhüsrev buna şiddetle karşıdır ve ayırmak için bu sipahiyi sefere gönderir.
Ne yazık ki...
Bu genç sipahi gönderilen seferde şehid düşer.
Bu duruma çok üzülen Gevher Nesibe ince hastalığa (vereme) tutulur...
Gün günü erir.
Son bir arzu olarak ağbeyine bir şifâhane yaptırtma isteğini bildirince, zaten kardeşinin durumundan kendisini sorumlu tutan I.Gıyâseddin Keyhüsrev, derhal kabul eder ve bu dünyaca meşhur eseri yaptırır...
Artık...
Tüm bu olanlar...
Türkülere konu olmuş bir derin tutkunun hikâyesi haline gelir;
“-El çek tabip el çek
benim yaramdan,
-Ölürüm de kurtulamam
ben bu veremden ”

24 Nisan 2020 Cuma

İSMET ÖZBAKKAL;CORANA DAN ÖNCE VE CORANA DAN SONRA DİYE TARİH OLUŞACAK.

CORANAVİRUS  DENİLEN VİRÜS,İNSANLARI PERİŞAN ETTİ.EKMEĞİNDEN, İŞİNDEN,EŞİNDEN DOSTUNDAN ETTİ.
EVDE KAL... TAMAM KALIYORUZ.ALLAH RAZI OLSUN DEVLETİMİZDEN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR.
AMA,KAYGI VE GELECEK İNSANLARI DÜŞÜNDÜRÜYOR.
EKONOMİK DARBESİNİ VURACAK MUTLAKA.
BİNLERCE İNSANLAR ÖLDÜ. HASTALAR VAR.
AŞI HENÜZ BULUNAMADI. ÇARE ARANIYOR.


Yardımlaşma ve dayanışma büyük Türk milletinin ruhudur ve üstün karakteridir.  Milletimiz bu ruhtan yüzyıllar boyunca hiç bir şey kaybetmediğini “ Türkiye’nin Milli Dayanışma Kampanyası’na “ verdiği destek ile göstermiştir.

CORANA Ülkelerin kendi kendine yetinmeyi öğretecek.
Tarımın kıymeti ortaya çıkacak. Dünya ülkeleri sanayileşmeyi geliştirmiş olup,insanlığa ve doğaya yatırım yapmamıştır. Virüs intikamını alacak!
Tabiatı yok etmenin ne demek olduğunu insanlar görecek.

YENİ DÜNYA DÜZENİ KURULACAK VE TÜRKİYE EN İYİ YERDE YER ALACAK.

BUNDAN SONRA YEDİĞİMİZE İÇTİĞİMİZE,GİTTİĞİMİZ MEKANLARA VE İNSANLARA DAHA ÇOK DİKKAT EDECEĞİZ.
Bütün dünyayı kuşatan salgın hastalık karşısında bizlere inâyetini lütfeyle Allah’ım. Gazabından rızana, azabından affına sığınıyoruz. Bizleri muhafaza eyle Allah’ım! Şu anda huzurunda ellerini açarak âmin diyen kardeşlerimizi, iki cihanda aziz eyle Allah’ım!
*Her daim mağdurların, mazlumların, gariplerin yanında yer almış; çaresizlere kucak açmış necip milletimizden rahmetini esirgeme Allah’ım! İlâhi Ya Rabbi! Hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva, borçlularımıza kolaylıklar nasib eyle Allah’ım!
*Ya Rabbi! Devletimizi, milletimizi, İslam beldelerini ve bütün insanlığı her türlü afetlerden, musibetlerden, kötülüklerden, salgın hastalıklardan muhafaza eyle Allah’ım!

25 Mart 2020 Çarşamba

İSMET ÖZBAKKAL;COVİD-19 VE BİZ !

Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19)

Koronavirusler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir. 
HERKES SAKİN OLMALI. TEDBİR BİZDEN TAKDİR ALLAH'TANDIR.
Böyle bir virüsle karşı karşıya kalan dünya,çaresizlik içinde can kayıpları veriyor.
Süper gücüm diyen ülkeler,hastalığa yenildiler.
Çaresi ve aşısı bulunmayan salgın hastalık,herkesi tehdit ediyor.
Her türlü toplum birlikleri tatil edildi.Okullara ve iş dünyasına ara verildi.
DÜNYA KÜRESEL KRİZLE KARŞI KARŞIYA !
Çiçeklerin,hayvanların umurunda değil virüs.Bu dünyada sadece bize mi corana...?
Dünya bizden bir şey saklıyordu ,fısıldamaya başladı hafiften.İyi kulak vermeli,.Ya insan gibi yaşayın diyor,ya da başka kapıya... Daha ne kadar açık anlatabilir...
Corana virüsi ne mesaj veriyor:Sizlere aniden geldim ama ne zaman nasıl geleceğimi ben seçmedim diyor. Buradayım çünki bıkmıştım size "sunulanla"iyi şeyler yapmak yerine gelişinizi nasıl da gerilettiğinizi izlemekten bıktım. Kendinizi kendi ellerinizle durmaksızın mahvedişinizi izlemekten bıkmıştım. Bu gezegene yaptığınız muameleyi görmekten bıkmıştım.Bir birinize nasıl davrandığınızı görmekten..Şiddetiniz,savaşlarınız,kişilerarası çatışmalarınız,ön yargılarınız...
İki yüzlülükten yorulmuştum,sosyal kıskançlıklarınızdan,egoisttliğinizden...Kendinize ve ailenize ne kadar az zaman ayırdığınızı görmekten bıkmıştım.Çocuklarınıza ne kadar az zaman armağan ettiğinizi görmekten...Yüzeysel şeylere ne kadar çok değer verdiğinizi görmekten bıkmıştım,ve önemli şeylere ne kadar az iigi gösterdiğinizi...Kendinizi daha önemli hissetmek için,sürekli en en güzel elbise,en yeni telefon,en hızlı araba arayışlarından bıkmıştım. Bir birinize ettiğiniz ihanetleri,ve birbirinize karşı ne kadar umursamaz olduğunuzu görmekten bıkmıştım...Bir birinize iletişim kurmak için ne kadar az zaman ayırdığınızı görmekten...Devamlı yakınmalarınız,memnuniyetsizlikleriniz ve bunları değiştirmek için hiç bir şey yapmayışlarınız...Biliyorum size karşı acımasızım,belkide çok acımasız...ama kimsenin gözünün içine bakmıyorum...çünkü ben virüsüm. Size göstermek istediğim şey çok basit...Size yaşadığınız sosyal sınırlarınızı göstermek istedim.Onları ilelebet kaldırmak için..Herşeyi bilerek durma noktasına getirdim.Çünkü artık tüm enerjinizi tek önemli olana harcamanızı istiyorum.Çok basit:yaşam,sizin yaşamınız...ve çocuklarınızınki paylaşmak,okşamak ve korumak...Sizi bilerek kilitli,evlerinizde izole edilmiş,ebeveylerinizden,dedeleriniz,ninelerinizden,çocuklarınızdan torunlarınızdan ayrı istedim.Bir sarılmanın,bir insan temasının,diyaloğun,tokalaşmanın ne kadar değerli olduğunu nihayet anlayın diye,arkadaşlarınızla geiçirilen bir akşamın ya da parkta,temiz havada bir yürüyüşün...Yeni başlangıcın bu olması gerek..Hepiniz eşitsiniz lütfen aranızda ayırım yapmayınız,ben sadece geciyorum ama birliktelik, ve sevginin hissi işbirliği...Ben bunlara kısacık sürede ulaştım,bu sonsuza dek sürsün..Hayatınızı mümkün olduğuncs basit yaşayın.Nefes alın iy,iyi şeyler yapın.Doğanın tadını çıkarın...Hoşunuza giden ve sizi dolduran şeyleri yapın.Siz tekrar yaşamaya ve kutlamaya başladığınızda ben gitmiş olacağım.Ama hiç bir zaman daha iyi insanlar olmayı unutmayın.diyor...
ALLAH'IM,SENİN VERECEĞİN ŞİFADAN GAYRİ BAŞKA ŞİFA YOKTUR.